Hasan Cemal’in yazdığına göre Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İspanyol muhalefet lideri Felipe Gonzales ile görüşmesinde hayranlığını gizleyememiş.
14 yıllık iktidarı boyunca yaptıklarını anlattığı konuşmasını dinledikten sonra da Gonzales’i Türkiye’ye davet etmiş.
Demirel’in hayranlıktan kendinden geçmesine yol açan tablo şu: 14 yıllık iktidarında Gonzales İspanya’yı gerçek bir Avrupa devleti haline getirmiş. Bu süre ‘içinde kişi başına milli geliri 4 bin dolardan 14 bin 790 dolara çıkarmış. Elektrik üretimini 130 milyar kilowat/ saatten 235 milyar kilowat / saate yükseltmiş. Turizm gelirlerini 8 milyar dolardan 40 milyar dolara, ihracatı 8 milyar dolardan 102 milyar dolara çıkartmış. İktidara geldiğinde yüzde 12 olan enflasyon 14’üncü yılın sonunda iktidarı bırakırken sadece yüzde 2 imiş.
Süleyman Demirel seçimi kazanıp da Başbakan olduğunda ben 9 yaşındaydım. Şimdi 42 yaşındayım.
Aradan geçen 33 senenin 13’ünde Demirel Başbakan’dı. Yasaklı olduğu yıllar dışında kalan sürede de ana muhalefet lideri ve muhalefet lideri olarak siyaset meydanındaydı. Dört yıldır da Cumhurbaşkanı.
Bütün bu sürenin sonunda Türkiye’nin geldiği yer de ortada.
Ülke Demirel’in başbakanlığında iki büyük askeri müdahale yaşadı.
Enflasyon yüzde yüzlerin üzerinden iki haneli Rakamlara indi diye seviniyoruz.
Türkiye hâlâ Avrupa’nın çok uzağında. Milli şiirimizi 14 yıl önceki İspanya düzeyine getirmek bile hâlâ büyük bir hayalden ibaret. İnsan hakları ve demokrasimizin standartları Avrupa ile değil ancak bazı Asya ülkeleri ile kıyaslanabiliyor.
Ve biz burada şimdi de ‘küçük Süleyman Demirel’ Mesut Yılmaz’ı başımızdan eksik etmiyoruz.
Yani bir bakıma Süleyman Demirel anlayışı hâlâ iktidarda.
Mesut Yılmaz, Özal’ın Turizm Bakanı olarak siyaset sahnesinde ilk kez boy gösterdiğinde Demirel’in yakın çevresine “Bu çocuğu koruyun. Fazla üzerine gidip yıpratmayın” dediği ileri sürülmüştü. Ne kadar doğru bilemiyorum. Fakat kendimden de biliyorum ki insanlar genç meslektaşları içinde bazı özellikleriyle kendilerine benzeyenleri daha çok sevip, korumak istiyorlar. Bu yüzden Demirel’in vaktiyle Yılmaz için söylediklerinin ‘mantıklı’ olduğunu düşünüyorum.
Yılmaz da tıpkı onun gibi. Boş tartışmalarla Türkiye’ye vakit kaybettiriyor, siyaseti günlük bir iş olarak algılıyor, sorunların üzerine gidip onları çözmek yerine ertelemeyi ve sündürüp içeriğini boşaltmayı tercih ediyor.
Şu anda siyaset sahnesine baktığımızda da Felipe Gonzales ayarında bir lider ne yazık ki göremiyoruz.
Bu bakımdan Demirel’in Gonzales’e yaptığı daveti yürekten destekliyorum.
Hatta Gonzales’e Türk vatandaşlığı verilmesini öneriyorum. Bir parti kurup başına geçerek iktidara gelmesini sağlamalıyız diye düşünüyorum.
Demirel, Hasan Cemal’in aktardığına göre Gonzales’i dinledikten sonra “Keşke daha çok vaktim olsaydı da daha çok konuşabilseydik” demiş.
Evet vakti olup daha çok konuşsaydı ne kadar da yararlı olurdu. Ama bir zamanlama hatası olduğunu da söylemek istiyorum. Keşke Demirel 33 yıl önce Gonzales ile tanışıp, konuşabilseydi. Keşke üçüncü kez başbakan olduğunda İspanya’ya kadar bir uzanıp Gonzales neler yapmış diye bakmayı akıl edebilseydi.
Yitirilen yılları geri kazanmamızı sağlayacak makine yoksa hâlâ icat edilmedi mi?