RADİKAL

İnanç da, sevgi de aklın yolunu izlemez

Son günlerde elimde Hermann Hesse’nin bir ‘özdeyişler’ kitabı var. “İnanç da, Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez” adını taşıyor. (Afa Yayınları, Çeviren: Kamuran Şipal) ‘Özdeyişler’ kitaplarına özel bir ilgi duyuyorum.

Büyük düşünürlerin, ünlü yazarların durduk yerde bu unvanları kazanmadıklarını gösteriyor bana. İki satırlık bir cümleye gizlenmiş bir fikri, içimizdeki en aptalların bile anlayabileceği açıklıkta anlatabilmeleri beni büyülüyor.
Belki edebiyata ve yazmaya ilgi duyduğum ilk günden beri hep ‘kısa’ yazma isteğimi bir türlü başaramamış olmamın bir etkisi… Belki, hayatı ve bilgiyi iyice özümlemiş insanların, üzerine sayfalar dolusu yazı yazılabilecek fikirleri bir cümleye sığdırabiliyor olmalarına duyduğum hayranlık… Belki her ikisi de, bu ilgimin temel nedeni.
Okuduğum her cümle beni farkında olmadan yepyeni ufuklara sürüklüyor sanki. O küçücük cümlede ifade edilen şeyin izdüşümlerini kendi yaşamımda bulmak, o konuda okuduğum kitapları ve yazıları hatırlamak, onların çağrıştırdığı şarkılar, şiirler… Bilincim sanki bir ırmak gibi hızla akıp gidiyor, tatlı bir sarhoşluk hissediyorum, başım dönüyor…
Hesse “Başka nedenler bahane edilse de, hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır” diyor.
13 kelimelik bu cümle bütün hayatımın özeti ve sonucu sanki. Hem başımdan geçen her şeyi açıklıyor, hem de hayatımın bazı dönemlerinde bazı kadınlar için yapamadığım bazı şeylerin benden neler alıp götürdüğünü hatırlatıyor.
Hesse’den bir de şunu okuyalım: “Sevgi karşı taraftan ne ricada, ne de bir istekte bulunur. Sevgi kendi içinde bir kesinliğe kavuşmak zorundadır. Böyle oldu mu kendisi çekilmeyen, kendisi çekip sürükleyen bir nitelik kazanır.”
Gerçek sevgi bizde ‘seçilmiş’ bir insan olduğumuz duygusunu uyandırır. Bir bakıma teolojik bir kavram. Peygamberlerin, azizlerin doğaüstü bir kararla benzersiz ve olağanüstü bir görev için seçilmeleri gibi..
Annelerimizle ilişkimizde de böyle bir yön var. Onlar bizi hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir şey rica etmeden severler. Tabiatın bir gereği ama özü itibariyle olağanüstü, doğaüstü bir ilişki…
Şöyle bir düşünelim: Sevgiliniz size ‘seni çok seviyorum, çünkü çok akıllısın, çok dürüstsün, bana ihanet etmiyorsun vs.’ dese mi daha mutlu olursunuz yoksa ‘seni alçak olmana, aptal olmana, namussuz olmana, yalancı olmana, çıkarcı olmana rağmen seviyorum’ dese mi daha mutlu olursunuz?
İkincisi mutlu eder, çünkü sizde ‘seçilmiş olma’ duygusunu uyandıran bütün kusurlarınızın kabul edilmesi, hatta bütün kusurlarınızın sevgiye kaynaklık etmesidir… Tıpkı bir çocuğun bütün kusurlarına rağmen annesi tarafından özenle sevilmesi gibi… Akıldışı ama gerçek…
Dedim ya her cümle beni bambaşka yerlere götürüyor. Şimdi Hesse’den bir özdeyiş daha aktarıyorum: Varın bu pazar gününü biraz düşünerek geçirin diye:
“Sevilen bir kişi üzerinde düşünmek kadar başarı sağlamayan bir şey yoktur. Bu gibi düşünmeler halkın söylediği şarkılara, askerlerin söylediği marşlara benzer, içlerinde binbir şeyden söz edilir, ama nakarat inatla dönüp dolaşıp yinelenir, şarkı ve marşlara uygun düşmediği durumlarda bile sürer gider yineleme…”