BELFAST – Dinamo Kiev’in efsanevi ‘Teknik Direktörü Lobanovski futbol oyununda şansa yer olmadığına inanırdı.
Her oyuncunun maç öncesi performansı, sahada durması gereken yer, oyun sırasında kimin kime pas vereceği, sahanın hangi noktasından topun kaleye doğru ortalanacağı onun futbol teorisinde hep önceden tespit edilebilen durumlardı. Dinamo Kiev’in oynadığı ‘total futbol’ bir bilgisayar oyununu andırıldı. Hiçbir şey şaşmaz, takım tıkır tıkır işler, neredeyse birbirinin kopyası goller atılırdı.
Lobanovski futbol dünyasında eşine ender rastlanan bir kişilikti elbette. Onun dışındaki teknik adamların, futbolcuların, seyircilerin, hakemlerin, kısacası futbol oyununun bütün aktörlerinin tersiydi. Futbol dünyasının ezici çoğunluğu şanslara, büyülere, uğurlara inanır. Nitekim dünkü maç için Fanatik Gazetesi’ne yazdığım kritik, uğurlu olduğu Fenerbahçe’nin ve Milli Takım’ın çeşitli maçlarında kanıtlanmış bir kalemle yazıldı.
Mustafa Denizli de futbol dünyamızın şansa en çok inanan aktörlerinden biri. Uğurlu olduğu için Milli Takım’ı senelerce İzmir Atatürk Stadı’nda oynattı. Bence yine uğurlu geldiğini düşündüğü için kendi takımlarında yedek olan oyuncuları ilk onbirde sahaya sürmek gibi bir alışkanlık geliştirdi.
İnanmayacaksınız belki ama bu kadar çok inanan olunca futbol gerçekten de şansın ve uğurların geçerli olduğu bir oyun haline geliyor. Nitekim Galatasaray’ın ‘yedek’ oyuncusu Arif dün ‘hat trick’ yaparak bunu bir kez daha kanıtladı.
‘Hat trick’ İngilizcede ‘şapkadan tavşan çıkarma numarası’ anlamına geliyor. Futbol jargonundaki özel anlamı ise bir maçta üç ve daha çok gol atan oyuncunun yaptığı iş… Arif’in şapkadan üç tavşan çıkarması aynı zamanda Milli Takım’ın bir başka uğursuzluğu daha kırması anlamına geliyor.
Futbol İrlanda ve Britanya Adaları’nın ulusal sporu. Ve Türkiye Milli Takımı tarihi boyunca bu adalardan bir galibiyetle dönme başarısını gösterememişti. Dünkü maçla futbol deyimiyle şeytanın bacağı kırıldı. Darısı ileride oynayacağımız İngiltere maçlarına…
Mustafa Denizli maç öncesi yaptığı kadro seçimi nedeniyle çok eleştirildi. Aralarında ben de vardım ve Türkiye’den çıkarılacak en iyi karmanın bu olmadığını savunuyordum. Maçı izledikten sonra düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmadı. Biliyorum Denizli bana kızacak ama papaz her zaman pilav yemez sözü de futbol dünyasında sık kullanılan bir deyimdir.
Futbol takımlarında 10 numaralı formayı genellikle ‘hak edenler’ giyer. Maradona, Hagi, Oğuz Çetin gibi yaratıcılıklarıyla takımı yönlendiren, oyunu kuran oyuncular hep 10 numara giyerler. Dün Türkiye karmasının 10 numarası yine bunu gerçekten hak eden birinin sırtındaydı. Sergen hem topla oynama becerisi, hem oyunu yönlendirişi ile gerçek bir yıldızdı. Tugay ona biraz ayak uydurabilse, geriye ve yana oynamaktan vazgeçip Sergen gibi ileriye oynamayı tercih etseydi Türkiye tarihinin en farklı galibiyetlerinden birini alabilirdi.
Kuzey İrlanda Milli Takımı, İngiliz ve İskoç birinci liglerinde oynayan oyunculardan kurulu. Bu takımı Türkiye Ligi’nde oynatsak orta sıralarda yer alması bile bir hayli güç olabilir. Ama gücü ne olursa olsun bir Milli Takım’ı kendi sahasında yenmek o kadar da kolay bir iş değildir. Ulusal gurur, seyirci baskısı çoğu zaman hak etmeyenin sahadan galibiyetle çıkmasına yetebilir.
Dün Milli Takım işte bunu başardı. 1961-62 sezonunda Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda Fenerbahçe’nin 4-1 ile elediği Linfield FC’nin maçlarını oynadığı Windsor Park’dan mükemmel bir galibiyetle ayrılmayı bildi.
Hollanda ve Belçika’da oynanacak Euro 2000 finallerine katılmak artık hayal değil. Bir Moldova galibiyeti ve bir Almanya beraberliği tarihimizde ilk kez grup birincisi olarak bu finallere katılmamızı sağlayacak. Sonucu tahmin etmemi isterseniz söyleyeyim: Denizli’nin futbol şansına güveniyorum!