Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İstanbul trafiğinde bir gün

Necmettin Erbakan’ın deyimiyle “suni gündem” yerini gerçek gündeme bıraktığından beri gazetelerde ilginç haberler yer almaya başladı. Trafik ve belediye haberleri bunların en başında yer alıyor. Gazeteler halkın günlük hayatının içindeki sorunlara artık daha çok yer ayırıyorlar.

Trafik, özellikle İstanbul’da yaşayanlar için bir numaralı gündem maddesi olma özelliğini taşıyor. Bir yandan hiçbir kural tanımayan sürücülerin, diğer yandan kendisine oy vermeyen bölgeleri cezalandırmak amacıyla yolları kasten bozuk bırakan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yarattığı trafik terörü ile mücadelede İstanbul polisi yetersiz kalıyor.

Trafik ekiplerinin gerek kadro ve gerekse araç bakımından yetersiz kalması, gününün ortalama 2 saatine yakın bir süresini yollarda geçiren İstanbulluları ciddi hayati tehlike ile karşı karşıya bırakıyor.

Bu konuda dün sabah başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.

Rumelihisarı’nda sabah saat 9.15 sularında iki halk otobüsünün birbirleriyle çılgınca bir yarışa girdiklerine tanık oldum. Her iki otobüs de doluydu ve zaten çeşitli inşaatlar nedeniyle daraltılmış olan yolda bir kazaya sebep olmamaları ancak “iyi şans” ile izah edilebilir.

Yarışı fark edince aracımı kenara çekip iki otobüsün de geçip gitmesini bekledim. Ben de onlara uysaydım içlerinden bir tanesinin tam Hisar’ın önünde kazılmış bulunan çukurun yakınlarında denize uçması işten bile değildi.

Tehlikenin büyüklüğünü anlayınca Bebek’i boydan boya geçen ve eskiden yol olan (şimdi oraya yol denilemez, tarla daha iyi bir tanım olabilir) yerdeki çukurlara ve aracımın bu çukurlardan hasar görme ihtimaline aldırmadan gaza bastım ve ikisini de geçtim. Amacım her zaman Bebek – Etiler kavşağı civarında durduğunu bildiğim ekip araçlarından birisine onlardan önce ulaşmak ve bu çılgın yarışa polis aracılığıyla son verdirmekti.

Her zamanki ekip arabası Bebek’te yoktu. Şansımı Ortaköy’de kullanabileceğimi düşündüm. Ben önde onlar arkada cehennemi bir süratle Ortaköy’e geldik. Aralarındaki yarış o denli insafsızdı ki Arnavutköy ve Kuruçeşme duraklarında durmayı akıllarından bile geçirmediler.

Sürpriz beni Ortaköy’de de bekliyordu. Ertekin’in kahvesinin önünde bütün gün duran ekip arabasının yerinde yeller esiyordu. Aynı süratle yola devam ettik. Rumelihisarı’ndan Akaretler kavşağına kadar bir tek polise rastlamadım. Akaretler kavşağında trafiğin yoğun akışı durup polise haber vermeme engel olduğu için iki şehir eşkıyası Eminönü’ne doğru yollarına devam ettiler. Gazeteye geldiğimde herhangi bir kazanın meydana gelmemiş olduğunu öğrenip rahat bir nefes aldım. Ama biliyorum ki o iki eşkıya her gün otobüslerine doldurdukları binlerce kişinin hayatı pahasına aynı anlamsız yarışı sürdürecekler.

İstanbul Trafik Müdürü için o saatte seferde olan halk otobüslerini bulup gerekeni yapmak çok zor olmasa gerek.

Benim asıl merak ettiğim şey otobüslerin içindeki yolcuların ne yaptıklarıydı. Acaba içlerinden bir teki bile çıkıp o eşkıyalara “ne yapmak istiyorsunuz, bizi öldürecek misiniz” diye sordu mu? Yoksa son hızla varacakları yere gittikleri için mutlu muydular?