Kötü komşunun insana evini sattıracağına ilişkin atasözümüzün ne kadar doğru olduğu son günlerin gelişmeleriyle bir kez daha ortaya çıkıyor.
Türkiye vatanımız değil de kirada oturduğumuz bir ev olsaydı her şey ne kadar kolay olurdu. Gider kendimize komşuları Hollanda, Fransa, Danimarka, Norveç olan bir mahallede ev bulur, huzur içinde yaşayıp giderdik.
Ama ne yazık ki bu mümkün değil. Ne bu toprakları terk edip gitme imkânımız var, ne de Yunanistan, Ermenistan, İran, Irak, Suriye’den oluşan kötü komşuları değiştirme şansımız.
Bu coğrafyada bu komşularla yaşayıp gitmek zorundayız.
Suriye’nin faşist yönetiminin ne mal olduğunu bilmeyen yok. Sadece biz Türkler değil, bütün dünya bunun farkında.
Teröre destek verdiği için uluslararası toplum nezdinde en ufak bir prestiji olmayan Suriye’nin bizimle ilgili tek sabıkası teröre verdiği destek değil. Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarını tanımadığını açık açık söyleyen bir ülke Suriye.
Türkiye, Suriye’nin bu tavrına karşı elbette diplomatik ve siyasi alanda yapması gerekenleri yapmak zorunda.
Ama iş savaş açmaya gelince durup birkaç kez düşünmek gerekiyor.
Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi Türkiye’nin Suriye’ye karşı son günlerdeki tavrı, üzerinde ciddiyetle düşünülmüş ve söylenen sözlerin içerdiği anlamlar iyice tartılarak söylenmiş durumda.
Bu açıdan Suriye ile ilişkiler Cumhuriyet tarihimizin en kritik aşamasına gelmiş bulunuyor.
Onun için son zamanlardaki ‘cenk’ havalarına kendimizi fazla kaptırmamamız gerekiyor.
Bu aşamada atılacak en küçük bir yanlış adım bile ileride telafisi çok zor sonuçlar yaratabilir.
Amerika’nın Afrika’daki bombalı saldırılar için Usame Bin Ladin’i sorumlu tutmasının ardından Afganistan’a yağdırdığı bombalar ve İsrail’in zaman zaman başvurduğu ‘anti terör’ gerekçeli saldırılar örnek alınarak yapılacak girişimler, aslında son derece haklı olduğumuz bir konuda bir kez daha haksız bir duruma düşmemize yol açabilir.
Kıbrıs gibi uluslararası anlaşmalar çerçevesinde haklı olduğumuz bir konuda dünya nezdinde düştüğümüz durum da dikkate alındığında, yoğurdu bir kez daha üflememizde yarar var.
Uluslararası ilişkiler güç kullanımını kolayca içine sindiremeyecek yönler içeriyor. ‘Gidelim Esad’ı dövelim’ anlayışının modern dünyada yeri yok. Unutmamalıyız ki yarın Esad gitse ve faşist yönetimi devrilse bile bu topraklarda Suriye halkı ile yine yan yana yaşamaya devam etmek zorundayız.
O zaman yapılacak en iyi şey, Suriye’de aklı başında insanların yönetime gelmelerini sağlayacak demokrasinin gelişmesine destek olmaktır.
Bu konuda Türkiye’nin yapabileceği şeylerin olduğuna inanıyorum. Suriye’nin aklını başına getirecek şey Esad’a dayak atılması değil, demokrasidir.