t24.com.tr

Alarm zilleri devletin çöküşü için çalıyor!

Bunu kaç kere yazdım, hatırlamıyorum: Tarihteki devletler bir günde çöküp gitmediler. Önce onları ayakta tutan kurumları çöktü, son çöküş için bir tek fiske yetti!

Bu kimi zaman bir savaş oldu, kimi zaman bir doğal afet.

AKP iktidarının Türkiye’yi sürüklemekte olduğu işte tam olarak böyle bir noktadır.

Erdoğan’ın tek adam rejimi, Türkiye’nin kurumlarını çökertti.

Önce “aynı menzili maksuda yürüdüğü” Fetullahçılar’la birlikte, onlardan kazık yiyince de kendi başına Türkiye’nin kurumlarını birer birer işlevsiz hale getirdi.

Kamu görevlerine girişten başlayarak, terfi işlemlerine kadar her aşamada bakılan tek şey “bizden mi değil mi” oldu.

Liyakatin yerini partizanlık, akraba kayırmacılığı alınca da kurumların birer birer çözülmesi kaçınılmaz oldu.

Hepimiz son depremin çok geniş bir coğrafyada çok ağır bir yıkıma neden olduğunu biliyoruz.

Depremin bu şekilde ardı ardına ortaya çıkmasını, yüzeye yakınlığı nedeniyle de ağır yıkıma yol açmasını önleyebilmek elbette mümkün değildi.

Ama depremden üç yıl önce “il afet risk azaltma projesi” için pilot bölge seçilen Kahramanmaraş’ın yıkılmasını önleyemeyen AFAD, yıkımın ardından da bir şey yapamadı.

Her şeyi bir üst makamdan bekleyen, yeteneksiz ve inisiyatif kullanabilmekten uzak kadroların elinde kalan kurumlar, depremden sonraki en hayati ilk saatlerde gözlerine far tutulmuş tavşanlar gibi donup kaldılar.

Deprem bölgesi için seferber olan vatandaşların ve belediyelerin acilen yola çıkardıkları yardımların geçeceği yolları açık tutmayı bile beceremediler.

“Yoğun kar yağışı”, bu rezillik için öne sürülecek bir gerekçe değil. Karın yağacağını sağır sultan duymuştu.

Karayolları ekiplerini önceden o yollara çıkarıp, yağışa rağmen yolları açık tutabilmek mümkündü oysa.

Ama bunun için inisiyatif kullanacak, işinin ehli memurlar gerekiyordu, “bizdendir” diye göreve getirilen, harekete geçmek için yukarıdan emir bekleyen kullar değil.

Geçmişte Türkiye’nin örnek gösterilen bir kurumu olan Karayolları Genel Müdürlüğü bu yüzden çöktü.

“Bizden değil” diye yok ettikleri AKUT gibi sivil toplum kuruluşlarını da bunlara ekleyin, depremden sonra yaşanan büyük çöküşün nedenini bulursunuz.

Tek adam yönetimi, Türkiye’nin kurumlarını çökertti

Şunu düşünmek bile insanın dehşete düşmesine neden oluyor:

Ya bu ikiz depremin hemen ardından, her an olabileceğini varsaymamız gereken İstanbul ve Adana depremleri de gerçekleşseydi?

Deprem ile randevulaşmamız mümkün olmadığına göre hazırlıklarımızı en kötü senaryoya göre yapmamız gerekmiyor muydu?

“Sen işini kış tut, yaz çıkarsa bahtına” atasözü bu topraklardan çıkmadı mı?

———————————

10 saniyelik karanlık yetti

Son 20 yılda yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey de bu iktidar için en önemli şeyin “algı” olduğu.

Memleket yanarsa yansın önemli değil, “algıyı yönetmek” onlara yetiyor.

Nitekim Kahramanmaraş merkezli ikiz depremin ardından da en çok gayret ettikleri konu bu oldu.

Devletin ve yandaş kanalların televizyonlarına çıkan bakanlar, her şeye hâkim oldukları izlenimi yaratmak için özel bir çaba harcadılar.

İnsanlar enkaz altında inim inim inlerken tek dertleri bunun görülmesini, duyulmasını engellemekti.

Böyle durumlarda halkın haber alma hakkını koruması gereken kurumlar, yayın kuruluşlarıdır:

Gazeteler, radyolar, internet haber siteleri, televizyonlar.

Ama medya üzerinde rejimin öyle bir kontrol ve baskısı var ki.

Karşısında televizyon kamerasını ve mikrofonu gören çaresiz vatandaşlar yakınmaya başlayınca HaberTürk ve NTV rejilerinin canlı yayını apar topar kestiğine tanık olduk.

Show TV muhabirinin, yardım isteyen depremzedenin sözünü bitirmeden koşar adım oradan uzaklaşması uzun süre hafızalarımızda kalacak bir utanç anıydı.

Adıyaman’daki TRT ekibinin yayına başlamak için AFAD ekibinin enkaza gelmesini beklemesi de bu utanç ile yarışacak başka bir utanç vesilesiydi.

Bunca karartma çabasına rağmen, bölgedeki yardımların ve arama – kurtarma çalışmalarının yetersizliğini somut olarak gözler önüne seren ise 10 saniyelik bir karanlık oldu.

Mehmet Akif Ersoy, HaberTürk canlı yayınında kamera ışıklarını 10 saniyeliğine kapattırınca, Hatay’daki gerçeği zifiri karanlıkta herkes gördü: Kurtarma çalışması yapıldığını gösteren tek bir ışık kaynağı yoktu!

AKP’nin iletişimini yürüten ve algı operasyonlarıyla durumu kurtaracağını zannedenlerin ihmal ettikleri bir şey var:
Türkiye’de özgür medya olanca baskıya rağmen varlığını ve halkın haber alma hakkını korumaya çalışıyor.

Sosyal medyada kendine alan bulan vatandaş gazeteciliği de gerçeklerin saklanabilmesini rejim açısından zorlaştırıyor.

Ve unutmasınlar ki Türkiye, birbirinden izole edilmiş şehirlerde yaşamıyor.

Depremin yerle bir ettiği kentlerde, köylerde hepimizin akrabaları, yakınları, eşleri, dostları var ve bölgede ne yaşandığını herkes birinci elden, kendi yakınlarından öğrenebiliyor.

Yandaş kanallarınızda ve TRT eliyle istediğiniz kadar algıyı değiştirmeye, çarpıtmaya çalışın, yaşananlar o kadar acı ve gerçek ki istediğiniz kadar çamurlaşın bunu sıvayamazsınız.

————————–