İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, “CHP, HDP ile görüşebilir ama bizim bulunduğumuz masaya asla getiremez” dedi.
Akşener’e bu sözleri söyleten şey, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın, Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu partisine davet etmesi olmalı.
Oysa Sancar’ın ve partisinin Altılı Masa’dan Millet İttifakı’na dönüşen oluşumun içinde yer alabilmek gibi bir derdi olmadığını biliyoruz.
Televizyonda Fatih Altaylı’nın sorularını yanıtlarken söylediği şu sözler herhangi bir yoruma gerek kalmayacak kadar açık:
“Hedefimiz demokrasi, adalet, özgürlüktür. Esas olarak ilkeleri konuşmak istiyoruz. Pazarlık için değil; Cumhurbaşkanlığının hangi ilkeler üzerinde durulacağı, geçiş sürecinin nasıl olacağı ve bu dönemde nelerin acil olarak yapılması gerektiği konularını konuşacağız. Bir pazarlık, bakanlık münazarası, münakaşası bizim gündemimizde değil.”
Bununla da kalmıyor, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini de söylüyor:
“Hedefimiz bundan sonrası seçimin ilk turda bitmesi, ilk turda muhalefetin uzlaşma da sağlanmış zeminde adayının kazanmasıdır. Sorumluluğumuzun bu konuda önemin bilincinde olduğumuzu tekrar edeyim.”
Aslına bakarsanız Sancar’ın işaret ettiği “öncelikli hedef” Millet İttifakı için de öncelikli bir hedef.
Ortak Anayasa taslağında da Ortak Politikalar Mutabakat Metninde de “demokrasi, adalet ve özgürlük” vurgusu öne çıkıyordu.
İYİP’in Genel Başkanı olarak Akşener’in bu metinlerin altında imzası var.
Onun için İYİP’in, HDP ile bu konuları konuşmasında nasıl bir sakınca görülüyor, pek anlayabilmiş değilim.
Siyasetin amacı ülkenin, toplumun sorunlarını çözmek olmalı.
En genel tanımıyla Kürt sorunu da bu memleketin çok önemli bir meselesi.
Kimse İYİP’e “gidin HDP ile ittifak kurun, birlikte hükümet kurun” da demiyor.
Ama ülkenin üçüncü büyük partisini yok sayarak, konuşmak için bile muhatap almayarak nasıl sorun çözülecek, kısaca nasıl siyaset yapılacak?
Demokratik siyasetin alanını genişletmeden, bu sorun nasıl çözülecek?
——————————-
Kaplumbağalar ile yarışıyorlar
Kahramanmaraş merkezli ikiz depremin üzerinden 32 gün geçti.
15 milyon kişinin yaşadığı bir alanda, kentleri yerle bir eden deprem, gerçekten eşine ender rastlanabilecek bir felaketti.
Erdoğan rejimi, felaketin boyutlarını ileri sürerek, bu işi yönetememiş olmasının nedenlerini saklamaya çalıştı.
İlk günkü koordinasyon bozukluklarının, acil müdahalelerdeki yetersizliklerin nedeni, felakete maruz kalmış vatandaşlara yardım edecek birçok kurumun “yukarıdan gelecek emri beklerken” hareketsiz kalmasıydı.
Felaketin ardına saklanabilecek bir yetersizlik değildi bu.
Yönetimin aşırı merkezileşmesinin ve afet ile mücadele edecek kurumların içlerinin boşaltılmış olmasının doğal bir sonucuydu.
İlk günlerin kargaşası yatıştıktan sonra bekledik ki devletin kurumları daha iyi organize olurlar ve deprem bölgesindeki sorunlara zamanında ve doğru çözümler getirebilirler.
32 gün geçti, hala kaplumbağa hızında ilerliyorlar.
Bunca yardıma ve harcanan dev devlet bütçesine rağmen sorunlar hala ortada duruyorsa, kimi suçlamamız gerek?
Ortaya çıkıyor ki çadır temini bile hala büyük problem.
Oysa çadır konusu bu tür felaketlerin hemen ertesinde en hızla çözülmesi gereken sorundu.
İnsanlar önce acilen çadırlara alınacak ve o arada kurulacak konteyner ya da prefabrik konutlara kısa süre içinde aktarılacak ve ardından bölge bölge inşa edilecek asıl konutlarına geçirilecekti.
Erdoğan yönetimi bunu başaramadı.
Depremzedeleri çadırlara göre daha iyi yaşam şartları sunan konteynerlere ya da prefabrik konutlara geçirmek konusunda kaplumbağa hızıyla bile ilerlenmiyor.
Şu ana kadar kurulmuş konteyner konut sayısı 10 bin bile değil.
Şehircilik Bakanlığı, bölgede oturulamaz hale gelen konut sayısının Şubat ortasında 200 bine yakın olduğunu açıklamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Mart ayı içinde temeli atılacak konut sayısının 200 bin olduğunu söylemişti.
Bu şu demek: Bölgedeki depremzedelerin çadır kentlerdeki yaşamları bu hızla gidilirse en azından bir yıl daha sürecek.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kararların hızlıca alınıp, uygulanmasını sağlayarak Türkiye’yi uçuracağı iddia edilmişti.
Deprem ortaya çıkardı ki bu sistem, çadır sorununu bile çözemedi çünkü yönetimdeki merkezileşmenin yarattığı sorunlar deprem bölgesinde acil yapılması gereken her işi geciktiriyor.
———————————
