Geçtiğimiz cumartesi günü de bundan önceki cumartesi günleri gibi hukuk devletinin ve insan haklarının üzerinde tepinme günü olarak kutlandı.
Kaybettirilen, mezarlarının nerede olduğu bile bilinmeyen yakınları için Galatasaray Meydanı’nda 960. kez toplanmak isteyen Cumartesi Anneleri, itildi, kakıldı, aralarında ters kelepçeyle gözaltına alınanlar oldu.
Siz bu yazıyı okurken muhtemelen hepsi serbest bırakılmış olacak çünkü bu artık haftalık bir rutine dönüştü.
Deyim yerindeyse “polis devleti kutlamalarının” bir parçası oldu.
Anayasa Mahkemesi, çok değil, geçtiğimiz cumartesi gününden 3,5 ay önce Cumartesi Annelerinin eylemlerinin polis marifetiyle engellenmesinin “hak ihlali” olduğuna karar vermişti.
Bundan 260 hafta önce düzenlenen toplantı, tıpkı geçtiğimiz hafta olduğu gibi polis tarafından şiddet kullanılarak engellenmiş ve 47 kişi gözaltına alınmıştı.
Anayasa Mahkemesi, kararında “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine” karar vermişti.
O tarihten 3 ay önce 23 Şubat’ta Anayasa Mahkemesi yine aynı konuda aynı kararı vermişti: Cumartesi Annelerinin toplantı ve gösteri düzenleme hakkı ihlal ediliyor.
Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir ve her makamı bağlar.
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın katıldığı her toplantıda altını çizerek vurguladığı gibi!
Normal olarak Anayasa’sında böyle bir hüküm olan bir ülkenin Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın, hakimlerin, savcıların, hukukçuların, politikacıların filan katıldığı toplantılarda bunu hatırlatmasından daha garip bir şey olmaması gerekir.
Ancak Türkiye, uzun süredir üzerine İslamcı bir şal da örtülmüş faşizmin etkisi altında.
Anayasa’nın yazıldığı kâğıt üzerinde hukuk devleti, ancak yürütme organı bunu sallamıyor.
Anayasa Mahkemesi herkesi bağlayan ve uyulması zorunlu olan kararlar veriyor bu kararların etkisi ise sadece kâğıt üzerinde: Karar verdi mi, verdi.
Yürütmenin başı ne kadar isterse temel insan haklarının o kadar kullanılabildiği bir ülke!
Mahkeme karar veriyor, yürütme gözünü kulağını kapatmış duymazdan geliyor.
Her ihlal için yeniden mahkemeye gitmek gerekiyor, mahkemenin hızı ise ortada!
AYM Başkanı kendince bir şeyler söylemeye, anlatmaya çalışıyor ama onun bile elinden mahkemeyi hızlandırmak gelmiyor.
Cumartesi annelerinin aradıkları yakınlarının çoğu bu iktidar ortada yokken ortadan kaldırıldı.
İktidar partisi bile kurulmamıştı, bugün Cumhurbaşkanı olan şahıs böyle kararlara ortak olabilecek durumda da değildi.
Zaten iktidarının ilk on yılında bu konuda taraf olduğu bile söylenemez.
Hatta Cumartesi Annelerini, kendi kızının da olduğu bir toplantıda kabul edip, dinleyen de oydu.
Ne değişti de o gün öyle olan, bugün böyle oldu?
Ne değişti de 12 Eylül cuntacılarının, 12 Eylül sonrası çeteleşmiş devlet güçlerinin suçlarına ortak oluyor?
Toplumsal belleğimizde böyle ağır bir insanlık suçunun ört bas edilmesine ortak olan politikacı diye yer etmeyi nasıl içine sindirebiliyor?
———————————-
Aklımız hala yerinde Kemal Bey
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “ben kadınların her zaman yanındayım. Kadınların aday olmak için teşvik edilmesi gerekiyor. Seçilebilir yerlerden aday gösterilmeleri gerekiyor ki seçildikleri zaman neleri başarabildiklerini göstersinler” dedi.
Ben de bu sözleri okurken kahkaha mı atsam yoksa hafif bir tebessüm ile geçiştirsem mi, bilemedim.
14 Mayıs’taki genel seçim için CHP’nin aday listesine son şeklini veren Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu idi. Liste, usulen parti meclisinin onayından da geçirildi.
CHP’nin listesinde kadın milletvekili adaylarının erkeklere oranı yüzde 26 olmuştu. Bu haliyle Yeşil Sol, TİP ve İyi Parti’nin gerisindeydi.
Bir önceki seçim sonuçlarına göre “seçilebilir yerlere” konulan kadın milletvekili adayları sıralamasında ise CHP, AKP’nin de arkasında kalmıştı.
Seçimde CHP 169 milletvekilliği kazandı, bunların 30’u kadındı.
AKP ise 50 kadın milletvekili çıkardı; seçilebilir yerlere daha çok kadın aday gösterildiği için!
Ve şimdi çıkmış kadınların neleri başarabileceklerini göstermeleri için “seçilebilir yerlerden aday gösterilmeleri gerekir” diyor.
Niyeti hepimizin aklına hakaret etmek midir, yoksa o da Erdoğan gibi “ne söylesem yerler” diye mi düşünüyor?
Hadi bizleri bir kenara koyalım.
İnsan, genel başkanı olduğu partinin üyelerini bu kadar “göbeğini kaşıyan adam” yerine de koyar mı?
Demek ki oluyormuş!
——————————
