LeMan dergisinin “olay yaratan” karikatürü 26 Haziran tarihli sayısında yayınlandı.
O tarihten itibaren olayların yaşandığı 30 Haziran Pazartesi gecesine kadar kimsenin dini duyguları rencide olmamıştı.
Bunu nereden çıkartıyorsun derseniz yanıtı belli: Tam beş gün süresince söz konusu karikatür LeMan dergisinin sayfalarında basılı olarak durdu.
Bir grup provokatör, polisin gözetiminde derginin idarehanesini basıp, camı çerçeveyi indirene kadar da kimsenin duyguları rencide olmamış olmalı ki beş gün olaysız geçti.
5680 sayılı Basın Kanunu’nun 12. Maddesine göre basılı yayınların ikişer nüshası, matbaadan çıktığı andan itibaren yayının idarehanesinin bulunduğu bölgenin Cumhuriyet savcılığına ve en büyük mülki idari amirliğine gönderiliyor.
Bu beş gün süresince ilgili ve görevli savcının da İstanbul Valiliği’nin de bir olumsuzluk görmediğini varsaymalıyız.
Çünkü basılı yayınların ikişer nüshası, bu makamlara hediye olsun diye gönderilmiyor.
Bunlar yayını inceleyecekler ve yasalara aykırı ya da toplumun huzurunu bozucu bir şey varsa savcılık harekete geçecek.
5 gün boyunca böyle bir şey olmadı, savcı da Vali de ya da bu yayınları takip için görevlendirdikleri memurlar da “rencide” olmadılar. Bu karikatür nedeniyle toplum barışının tehlikeye düşeceğini, bir grup vatandaşın dini duygularının aşağılandığını düşünmediler.
Derken kim olduklarını polisin de savcının da hatta MİT’in ilgili dairesinin de iyi bildiğini varsaymamız gereken bir grup harekete geçti ve toplumsal barışı tehlikeye düşürecek bir dizi eylem içinde oldular.
Savcının, polisin ve MİT’in araştırması gereken şey budur: Bu provokasyonu gerçekleştirenler hangi saik ile hareket ettiler?
Toplumsal barışı dinamitleyecek belki de 30 yıl önceki Madımak katliamına benzer bir katliama yol açma potansiyeli taşıyan bu eylemi kimin çıkarı için yaptılar?
Polisin, savcının ve MİT’in işin bu yönüyle de ilgilendiklerini düşünmemizi sağlayacak bir adım atmadıklarını da biliyoruz.
Provokasyonun arkasında kim vardı? Neyi amaçlıyordu? Yoksa amaç zaten eylemin bu sınırlar içinde kalması mıydı? Daha büyük bir sonuç bekleniyor olabilir miydi?
Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, ilgili ilgisiz bütün zevat bunu merak etmiyor tabii.
Bu aptal karikatür ellerine kamplaşmayı derinleştirmek için bir fırsat verdi çünkü, bir süre üzerinde tepinecekler, vatandaşların canını, malını tehlikeye attıklarını umursamadan bundan siyasi çıkar bekleyecekler.
Kanun devletine de mi veda ediyoruz?
Dün LeMan dergisinin dört çalışanı, bu karikatür nedeniyle “dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla tutuklandı. Yurtdışındaki iki kişi de Türkiye’ye döndüklerinde büyük olasılıkla tuklanacaklar.
Sadece bu tutuklama kararları bile Adalet mensuplarının bu meseleyi, siyasetin ele aldığı çerçeve içinde görmek istediğini ortaya koyuyor.
Dün tutuklananlar sorumlu yazı işleri müdürü, karikatürün çizeri, derginin grafikeri ve müessese müdürü.
Niye?
5680 Sayılı Basın Kanunu’nun 16. Maddesi şöyle:
“Madde 16. — Basın yoluyla işlenen suçlardan dolayı ceza sorumluluğu: 1. Mevkutelerle işlenen suçlarda sorumluluk, suçu vücuda getiren yazıyı veya haberi yazan veya resmi veya karikatürü yapan kimse ile beraber bu mevkutenin ilgili sorumlu müdürüne aittir. Ancak, sorumlu müdürler için verilen hürriyeti bağlayıcı cezalar, sürelerine bakılmaksızın para cezasına çevrilerek hükmolunur. Para cezasının hesabında 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4. maddesinin birinci bendinde belirtilen miktarın aşağı haddi esas alınır. Sorumlu müdürler için emniyet gözetimi altında bulundurma cezası verilmez.”
Bunun neresini anlayamamışlar da sorumlu müdürü, grafikeri ve müessese müdürünü tutukluyorlar?
Karikatürü çizen kişinin dışında kalan üç kişi için de tutuklama kararı verenlerin okuma yazması mı yok, hukuki metinleri kavrama yeteneği mi zayıf, kanundan haberi mi yok?
Yoksa amaç kanunu uygulamak değil de başka bir şey mi?
Kanunun bu kadar açık yazılmış metnine rağmen bu tutuklama kararlarını verebilen bir adalet sistemine ne kadar güvenebileceğiz?
Hukuk devleti ilkesinin geride kaldığı gibi artık kanun devleti olmaktan da mı çıkıyor Türkiye Cumhuriyeti?
Savcılığın tutuklamaya sevk yazısında “karikatürün kışkırtıcı tutum ve davranışlar sergilemeye yönelik ifadeler ve görseller içerdiği ve bunların halkın bir kesiminin diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa, ayrımcılığı gerektirecek şekilde nefrete yönlendirici nitelikte olduğu” belirtiliyor.
Kusura bakmasınlar ama millete alenen hakaret eden bir sevk yazısı bu.
Türkler, 5 gün boyunca çizilen karikatürü anlayamamışlar da beş gün sonra mı jeton düşmüş?
Komik olmayın derim!
Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesi, 3. Fıkrasına göre “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bir yıl üst sınır, yatarı yok, tutuklamaya niye gerek görüldü? “Nasıl olsa hapse atamayacağız, biraz tutuklu kalsınlar, sürünsünler” diye mi?
Dedim ya aktık kanun devleti olmaktan bile uzaklaşıyoruz.
Aynı 216. Maddenin 1. Fıkrası ise insanları kışkırtıp, sokağa dökerek olası bir linç ve katliama yol açabilecek provokatörler için uygulanmalıydı:
Buna göre halkın bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Karikatürün yayınlanmasının beş gün süreyle herhangi bir kamu güvenliği sorunu yaratmadığını biliyoruz.
Beşinci günün gecesinde “kamu güvenliği için açık tehdidi” yaratanlara kanun işlemiyor mu?
Yoksa onlar iktidarın koruması altında oldukları için mi, marifetleri ile övünerek ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar.
Provokatörlerin hamisi kim?
Bu olaydan iki gün sonra Saraçhane’deki CHP mitingine katılanların 42’si gözaltına alındı ve haklarında adli işlem yapılıyor.
Cam çerçeve kıranlar, aleni “ölüm tehdidi” savuranlar serbest, muhalefet partisinin mitingine katılanlara kelepçe, cop, gaz!
Rejimin sıradan bir gününün, sıradan bir fotoğrafı bu işte!
———————————-
