Geçen haftanın gözde konularından biri de Fazıl Say’ın, Ekrem İmamoğlu’nu, Cumhurbaşkanı aday adaylığından tardetmesiydi.
Takip etmeyenler için sebebini söyleyeyim: İmamoğlu, Nagehan Alçı’nın sorularını yanıtlamış!
Fazıl Say’ın bu konuda yalnız olmadığını da sosyal medyada esen rüzgârdan biliyoruz.
İlginç bir durum bu aslına bakarsanız: Ülkeyi tek başına beş yıl süreyle yönetecek yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanı için aday olması gerektiğini düşündüğünüz kişiyi, beğenmediğiniz bir gazeteciye söyleşi verdi diye adaylıktan atıyorsunuz!
Aday gösterilmesi de adaylıktan çıkarılması da bu kadar kolay olmamalıydı ama hiç yadırganmadı.
Ekrem İmamoğlu isminin Cumhurbaşkanı adaylığı için gündeme gelmesi yeni değil.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ikinci kez seçildiği günden beri durum böyle.
“Demek ki insanlar İmamoğlu’nda bazı vasıflar görmüşler ve bu vasıfları ile Cumhurbaşkanı olmayı hak ettiğini düşünmüşler” mi demeliyiz?
Hayır, böyle değil.
İmamoğlu, şu anda bizim bilmediğimiz bazı üstün özelliklere sahip olsa da olmasa da Cumhurbaşkanı adayı olarak adının geçmesinin tek nedeni Recep Tayyip Erdoğan’ı yenebileceğinin düşünülmesi.
Aynı durum Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş için de geçerli.
Sandıkta Erdoğan’ı yenebileceği düşünüldüğü için birçok kişinin adayı Yavaş.
Adaylığını açıklaması gördüğüm kadarıyla artık sadece zamana kalmış CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı muhalif çevrelerde kuşkuyla karşılanmasının nedeni de “Erdoğan’ı yenebilir mi” sorusuna verilen mütereddit yanıtlar.
20 yıllık Erdoğan yönetiminin ardından gelebildiğimiz nokta bu: Erdoğan’ı yenebilecek birisi aday olsun, gerisinin önemi yok!
Dört ay önce “altılı masa”, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayında aranacak özellikleri şöyle sıralamıştı, tekrar hatırlatayım:
Uzlaşmacı, özgürlükçü, demokratik değerleri içselleştirmiş, milletimizin tamamını kucaklayan, siyasi ahlak ilkelerini benimseyen, liyakat sahibi!
Bu açıklamanın ertesinde şunu yazmıştım:
“Erdoğan, Türkiye’yi öyle bir duruma getirdi ki sıradan her kamu görevlisinde aranması gereken koşullar “Cumhurbaşkanı adayının nitelikleri” haline dönüştü.”
Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek altılı masanın açmazı da sanırım bu.
Hem Erdoğan’ı yenebilecek kadar popüler bir aday bulmalılar hem de bu aday Türkiye’yi beş yıl yönetecek bilgi ve ehliyete sahip olmalı.
Elbette şunu söylemek mümkün: Recep Tayyip Erdoğan hangi üstün vasıflara sahip ki Türkiye’yi yönetiyor?
Bunu söyleyenler haksız da olmazlar aslında.
Erdoğan’ın, böyle sınırsız yetkilerle Türkiye’yi yönetecek vasıflara sahip olmadığını geçtiğimiz 4 yılda gördük.
“Erdoğan olmasın da kim olursa olsun” diyorsanız, böyle bir beş yıl daha geçirmeye de razısınız demektir.
Metropoll’ün araştırması gösteriyor ki “muhalefetin adayı kim olursa olsun oy veririm” diyenler yüzde 40’ı ancak buluyor.
Bu tabloyu değiştirecek şey adayın ismi kadar nasıl bir program vaadiyle seçime gireceğidir.
Hep yazıyorum ama ne işe yarıyor bilmiyorum: “Erdoğan’dan daha iyisini yaparım” demek seçim kazanmaya yetmez.
İşçiye, emekliye, köylüye nasıl bir gelecek hayali sunacaksınız?
Kitleler, sizin onlara vaat ettiğiniz bu hayali ne kadar inandırıcı bulacak?
Seçimi kazanacak anahtar açık: Kitleleri heyecanlandıracak bir program ve o programı uygulayabileceği güvenini verecek bir aday!
Popüler isim bulmak, seçimi kazanmaya yetmez.
———————————–
Özdağ’ın rakamı abartılı
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Habertürk’te Fatip Altaylı’ya, Türkiye’deki göçmen sayısının kayıtlı ya da kaçak olarak toplam 13 milyonu bulduğunu söyledi.
Özdağ, göçmenler içinde vatandaşlık verilerek seçme hakkı kazananların da 400 – 500 bin sayısının birkaç katı olduğuna dikkat çekti.
Özdağ bu sayıları nasıl elde etti bilmiyorum ancak verdiği sayı, Göç İdaresi Başkanlığı’nın açıkladığı sayının iki mislinden fazla.
Resmi rakam, geçici sığınmacı statüsüne sahip Suriyeliler dahil 5,5 milyon kişi.
AKP iktidarında Türkiye’nin kaybettiklerinden biri de devletin verdiği bilgilere güven.
Devletin resmi istatistiklerini tutan kurum o hale getirildi ki artık başındaki adam kendi adını söylese inanmakta güçlük çekiyoruz.
Onun için açıklanan 5,5 milyon kişi sayısına güvenen de az.
Ancak bu rakam her halde 13 milyon da olmamalı.
Türkiye’nin nüfusu 2021 yılı itibariyle 84 milyon 600 bin kişi.
Bu sayının içine adresi belli / kayıtlı göçmenler de dahil edilmiş olmalı.
“Türkiye nüfusu” kavramı, ülkemiz sınırları içerisinde yaşayan herkesin toplam sayısını gösteriyor. Sadece vatandaş olanları değil.
Eğer Özdağ’ın verdiği rakam doğru olsaydı memleketteki her 6 TC vatandaşına karşılık kayıtlı / kayıtsız 1 göçmen düşüyor olurdu.
Böyle bir tabloyu da saklayabilmek mümkün olamazdı çünkü herkes gördüğüne inanır.
Özdağ’ın rakamı abartılı.
Ancak o rakamın abartılı olması, sorunun büyüklüğünü örtmüyor.
————————–