t24.com.tr

Mutsuzluğunuzun sorumlusunu seçer misiniz?

20 Mart Dünya Mutluluk Günü’nde öğrendik ki Türkiye, Küresel Mutluluk Raporu’nda bir önceki yıla göre iki sıra daha gerileyerek 137 ülke arasında 106. sıraya düşmüş.

Endeks, bireylerin hayatlarından memnuniyet derecesi, yardımlaşma, sosyal destekler, hayırseverlik, sağlıklı yaşam süresi, kendi kararlarını alabilme özgürlüğü, Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla, yolsuzluk, siyasal özgürlükler, hükümetin işlerliği gibi parametrelere göre hazırlanıyor.

Son altı yıldır olduğu gibi Finlandiya yine birinci.

Biz de biraz daha gayret edersek en sondan birinciliğe doğru serbest düşüşteyiz gibi görünüyor.

Şu anda dünyanın en mutsuz ülkesi Afganistan. Neden böyle olduğunu kolayca tahmin edebiliriz.

Raporun tespitlerine göre devletlerin baskıcı olduğu ülkelerde bireyler daha mutsuz oluyorlar.

Bu bahiste Türkiye, Brezilya, Filipinler, Rusya, Tayland ve Venezuela ile kol kola “mutsuzluğa yürüyor”!

ABD’nin “kurucu babaları”, 1776 yılında, Anayasa’yı tartışırlarken vatandaşların üç temel hakkı olduğunu kabul ettiler.
Birincisi yaşam hakkıydı. Her insanın doğum ile birlikte kazandığı bir hak.
Bu hakkı ihlale yönelik davranışlar, yani adam öldürmek, bu sonucu doğurabilecek şekilde yaralamak öteden beri zaten “suç” olarak tanımlanan davranışlardı.
İkinci hak insanların özgür olma haklarıydı ki bugün dünyanın en otoriter idaresi bile vatandaşlarının aslında “özgür” olduklarını iddia ediyor. Tabii bizde olduğu gibi “kanunlar dairesinde”!

Tıpkı diktatörlere, “diktatör” denemeyeceği gibi bir durum bu.

Kuzey Kore bile vatandaşlarının özgür olduğunu iddia ediyor, gerisini siz düşünün.

Üçüncü “temel hak” ise bize oldukça yabancı. Bu, insanların “mutluluk peşinde koşma hakkı” olarak tanımlanıyor.

Küresel Mutluluk Raporu’nun hazırlanmasında dikkate alınan parametrelere bakacak olursak, biz vatandaşların mutsuz olması için hükümetimiz elinden gelen her şeyi yapmış durumda.

İş gücünün milli gelirden aldığı pay 20 yılda yarı yarıya azalmış.

Stadyumda “hükümet istifa” diye bağıran vatandaşlara savcılık soruşturma açıyor.

Bu yılın ilk üç ayında yasaklanan kitapların sayısı 9’a ulaşmış.

Deprem bölgesinde hala kaldırılamayan enkazlar duruyor, insanlar çadırlarda barınıyor. Bütün depremzedelere insani koşulların sağlanabildiği konteyner evler bile verilememiş.

Pahalılıktan şikâyet etmeyen neredeyse bir tek vatandaş kalmamış.

Böyle bir ülkede seçime gidiyoruz.

Ve herkeste bir merak: Erdoğan bir kez daha seçilebilir mi?

Sizce?

———————————-

Rejimin fotoğrafı

CHP Grup Başkan Vekili Engin Özkoç’un açıklamasına göre Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı CHP grubu tarafından oy birliği ile onaylanmış.

Haber değeri olmayan bir bilgi bu; olması zaten beklenen ve gereken bir durumdu.

Önceki gün T24’te bu haberle birlikte yayımlanan bir fotoğrafa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Kılıçdaroğlu sağında, solunda ve arkasında partisinin yöneticileri olduğu halde bir salona doğru yürüyor.

Fotoğrafın solunda bir televizyon kamerası var, çekim yapmaya çalışıyor.

Grubun önünde iki genç erkek yürüyor.

Kum beji renginde kargo pantolonlar giymişler, siyah tişörtlerinin üzerinde siyah montları, boyunlarına asılı siyah gözlükleri var. Fotoğraftan tam anlaşılmıyor ama bellerinde silahları olduğunu da varsayabiliriz çünkü bu iki genç erkek Kılıçdaroğlu’nu korumak üzere o salonda.

Normal olarak öyle bir salonda korumaların daha az görünür olması tercih edilir.

Ancak anlıyoruz ki bu tercih edilmediği gibi korumaların varlığı herkesin gözüne de sokulmak istenmiş.

İşte böyle bir ülkede seçime gidiyoruz.

Ana muhalefet lideri ve Cumhurbaşkanlığının en güçlü adayı bir salon toplantısına giriyor ve ciddi bir güvenlik endişesi taşıyor.

Bunun için Kılıçdaroğlu’nu ya da partisinin yöneticilerini eleştirebilir miyiz?

Eleştiremeyiz çünkü bugün Türkiye’deki rejim, biz vatandaşlara böyle bir güvenlik tehdidinin olmayacağına dair güven vermiyor.

Mafya bozuntularının nerede, ne zaman harekete geçeceğini kestiremediğimiz gibi Sinan Ateş olayında olduğu gibi açıkça işlenen örgütlü cinayetler bile doğru dürüst soruşturulmuyor.

Böyle bir ülkede yaşarken mutlu olmamıza imkân var mı?

—————————-