t24.com.tr

“U” değil, “rüzgar gülü” dönüşü!

İsveç’in NATO üyeliğinin TBMM’deki oylamada kabul edilmesi, Batı basınında “Erdoğan’ın U dönüşü” diye yorumlandı.

Bununla ilgili haberleri okurken Batılı gazetecilerin Erdoğan’ı çok da iyi tanımadıklarını düşündüm.

Tanıyor olsalardı bunun bir “U dönüşü” olmadığını da bilirlerdi.

Bizler ilk günden beri biliyorduk ki Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in üyelik meselesini sonuna kadar bloke etmeyecek.

Çünkü Erdoğan’ın dış politikada attığı adımlar, söylediği sözler öncelikle iç politikada bir rüzgâr estirmeyi hedefler.

Dış politika, aslında iç politikanın bir aracıdır.

Türkiye’nin kısa ya da uzun vadeli çıkarlarını gözetmez, Erdoğan’ın seçmenden alacağı desteği gözetir.

Erdoğan’ın seçmeni, Cumhurbaşkanı’nın bu tür “dayılanmalarını” gerçek zannediyor ve bu görüntüden çok hoşlanıyor.

Ve o seçmen, Erdoğan’ın bir gün önce söylediğinden ertesi gün çark etmesini de yadırgamıyor, o pozisyonu da aynı iştiyakla içselleştirebiliyor.

Onun için bu tür pozisyon değişiklikleri bir U dönüşü olarak nitelendirilemez; Erdoğan hep aynı yerde.

Kısa vadede aldığı pozisyonlar iç politikaya yöneliktir. Orta vadede ise güçlü esen rüzgârın önünde savrulur.

Erdoğan’ın kendisi de İsveç ve Finlandiya’ya karşı o çıkışları yaparken gayet iyi biliyordu ki belli bir sürenin sonunda bu üyeliklere onay verecek.

Bu süre içinde hem pazarlık etti hem de seçmenine bir kez daha “diklenmeden dik duran adam” rolünü oynama fırsatı buldu.

Pazarlıklardan bir sonuç elde etti mi derseniz, kısmen ettiğini de söyleyebiliriz.

İsveç ve Finlandiya’nın daha önce ayak diredikleri bazı konularda gevşedikleri bir gerçek.

ABD ile F 16 anlaşmasının sonuçlanıp sonuçlanmayacağını ise henüz bilmiyoruz.

Biden yönetiminin, bu konuda Kongre’ye ne kadar söz geçirebileceğini zaman içinde göreceğiz.

The Wall Street Journal gazetesine göre, TBMM’nin aldığı bu karar ile “Türkiye ile Batılı güçler arasındaki diplomatik açmaz” da sona ermiş.

Bu da oldukça naif bir yorum.

Türkiye ile Batılı güçler arasında bir “açmazdan” söz edilecekse, bunun sorumluluğu Türkiye’den daha çok Batının popülist rüzgarlara kendisini kolayca kaptıran çapsız yöneticilerinde aranmalı.

Erdoğan, pragmatik bir yönetici olarak Türkiye’nin çıkarlarının nerede olduğunu, Batılılardan daha iyi biliyor.

——————————–

NATO’nun “doğu sınırı” nereden geçiyor?

Batı medyasına göre, İsveç’in katılımı NATO’yu güçlendirecek ve doğu kanadını savunma kabiliyetini artıracak.

Doğu kanadını savunmak amacıyla, kuzey kanadına iki yeni üye almak biraz Nasrettin Hoca fıkrasına benziyor aslına bakarsanız.

Türkiye, NATO’nun doğu sınırını oluşturan ülkelerden biri.

İran ve Rusya gibi Batı için “tehdit” olarak görülen iki komşusu var.

Bunun da ötesinde deyim yerindeyse “iki adım ilerisi” de yine Batı’nın tehdit algısında ön sırada yer alan Çin ve Kuzey Kore.

Ama gelin görün ki Türkiye, aynı zamanda NATO üyelerinin askeri ambargosuna muhatap olan tek NATO üyesi.

Kimisi tank satmıyor, kimisi uçak. Kimisi Türkiye’nin ürettiği silahlar için gerekli ara maddeleri yasaklamış, kimisi tabanca bile vermek istemiyor.

Ve bir tanesi de var ki Türkiye’nin güney sınırında, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı bir örgütün devlet haline gelebilmesi için elinden geleni yapıyor.

Öyle görünüyor ki NATO için ittifakın doğu sınırı, Türkiye’den geçmiyor.

Türkiye, bölgede müttefik değil daha çok bir “tampon” gibi görülüyor olmalı.

———————————