Yüksek yargı organlarının başkanları, Diyarbakır’da “Adli ve İdari Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması” konulu bölge toplantısına katıldılar.
Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez de bu toplantıda bir konuşma yaptı.
Kerkez’in bu konuşmada söyledikleri Yargıtay’da bir zihniyet değişimini mi ifade ediyor diye ilgimi çekti.
Kerkez, Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı verdiyse buna tüm kurumların, tüm yargı organlarının uyması ve gereğini yerine getirmesinin zorunluluğunu vurguluyor.
Bu yepyeni bir buluş değil tabii.
Anayasa’nın açıkça hüküm altına aldığı bir konu; AYM kararları yargı organlarını, gerçek ve tüzel kişileri, yürütme organını bağlar diyor.
Gezi protestoları nedeniyle yargılanan Can Atalay, Hatay’dan milletvekili seçildikten sonra yargılanması durdurulmalı ve TBMM’de yemin ederek milletvekilliği görevine başlamalıydı.
Yerel mahkeme ve yerel mahkeme kararının temyiz edildiği Yargıtay Dairesi bunu yapmadı.
AYM’nin bu konuda verdiği karar da Yargıtay’ın ilgili ceza dairesini ve TBMM Başkanı’nı “bağlamadı”.
Hatta Yargıtay dairesi AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bile bulundu.
Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi üzerine Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuruda verilen ihlal kararı da 22 Şubat 2024’ten bu yana uygulanamadı.
AYM’nin kararı TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Gezi Parkı eylemleriyle ilgili davadaki hapis cezası gerekçe gösterilerek vekilliğinin düşürülmesinin “yok hükmünde” olduğunu söylüyor.
Ve bütün bu ihlalin sorumlusu olan Yargıtay’ın başkanı dünkü toplantıda şöyle konuştu:
“İhlalin sonuçlarının giderilmesi de vatandaşımızın bir temel hakkıdır. Ve ihlal kararı giderilmeyen vatandaşımızın da temel hakkı yeniden ihlal edilmiş olur ve bu tekrar bir bireysel başvuruya söz konusu olur aslında. Bu nedenle ihlal, bugün ve yarın özellikle ihlal kararlarının sonuçlarının giderilmesi konusunda çok dikkat kesilmenizi istirham ediyorum ben sizlerden.”
Bu sözler Yargıtay’da bir zihniyet değişimini mi ifade ediyor diye merak etmemin nedeni bu.
Ortada AYM’nin verdiği bir ihlal kararı var.
Yargıtay’ın kararının ve TBMM Başkanı’nın bu kararı okutarak milletvekilliğinin düşmesine yol açmasının hak ihlali olduğunu net bir şekilde ifade ediyor.
Yargıtay Başkanı, “AYM kararları herkesi bağlar, hak ihlali kararının uygulanmaması da yeni bir hak ihlalidir” diyor.
Ben de merak ediyorum: Can Atalay niye hâlâ hapishanede de TBMM’de değil?
Yoksa Yargıtay Başkanı toplantılarda doğru söylüyor da görev yerine döndüğünde mi şaşıyor?
————————————
Bahçeli’nin KKTC’ye darbe çağrısı ve belediyeler
Kıbrıs’taki Cumhurbaşkanı seçimini muhalif aday kazanınca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çok kızdı.
O kadar kızdı ki KKTC Parlamentosunu darbe yapmaya bile çağırabildi.
Kusura bakmasın, Meclis’i “seçim sonuçlarını tanımamaya” davet etmesine başka bir isim bulamadım.
Kim bilir, belki de partisinin kurucu önderinin darbeci geçmişinden miras kalan bir esinti bu.
Ancak çok daha önemlisi de şu ki iktidar koalisyonunun “ruh durumu” bu.
Daha önce Türkiye’de kimsenin aklından bile geçiremeyeceği “seçim sonuçlarını tanımama” gibi konular bile konuşulabilir hale geldiyse nedeni bu ruh durumu.
Yerel seçimdeki yenilgilerinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “silkeleyin” talimatının hangi boyutlara ulaştığını bugün daha net görebiliyoruz.
“İtirafçı – iftiracı” ifadeleriyle görevden alınan belediye başkanları, çeşitli vaatlerle parti değiştirmesi sağlananlar, Bahçeli’nin KKTC Meclisine yaptığı “seçim sonuçlarını tanımama” çağrısının farklı yollarla tezahüründen başka bir şey değil.
Erdoğan’ın TBMM açılış konuşmasında 2026’nın “belediyeler için reform yılı olacak” açıklamasının altında da belediyelerin yetkilerini daraltıp, merkezi idarenin yerel yönetimlerin bazı yetki ve gelirlerini kontrol etme endişesi yatıyor.
Belediyelerin mülkiyetindeki kültür ve turizm varlıklarının merkezi idareye devri için hazırlığı yapılan yasa da aynı amaca hizmet ediyor.
“Terörsüz Türkiye” kampanyası nedeniyle kayyım uygulamaları bir süre geri plana itilecek gibi görünüyor ancak yerel yönetimler üzerindeki baskı belli ki devam edecek.
Sorunlu bir demokratik hayatımızın olması yeni bir şey değil.
Sanırım bütün olup bitenlere rağmen nispi bir demokrasinin hala yaşayabiliyor olmasını sağlayan şey de demokratik haklarını koruma konusunda toplumun geliştirdiği refleks.
Sıkıntı var ama gelecek için ümidimizi canlı tutmamızı sağlayan derin bir demokrasi tutkusu da var.
Bugünkü baskı ve zulme varan uygulamaların nedeni iktidarın da bunu biliyor olması.
Baskıyı arttırdıkça demokrasi talebinin daha da yükseleceği gerçeğini ise unutuyorlar belli ki.
——————————
