t24.com.tr

Yine siyasi mühendislik hesapları

CHP’de Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri istifa etti ve yerlerine yeni üyeler seçildi.

“Seçildi” dediysem lafın gelişi, seçilen filan yok.

CHP’nin Genel Başkanı uygun gördüğü isimleri MYK’ya tayin etti.

Bu arada kendi görevlerini arttırmayı da ihmal etmedi. Artık teşkilatlardan da kendisi sorumlu olacak.

Böylece anlıyoruz ki kaybedilen seçimin sorumlusu eski MYK imiş! Şimdi yerlerine yenileri tayin edildi, CHP yerel seçimlere böyle gidecek.

Genel Başkan’ın “teşkilatları” kendisine bağlamasının nedeni de belli: Kurultay yerel seçimlerden sonraya bırakılacak, o güne kadar parti örgütünde yaramazlık yapmaya kalkışan olursa cezası çabuk kesilecek.

Yani Kılıçdaroğlu’nun sözünün üzerine söz söylemek o kadar da kolay olmayacak.

Bu gelişmelerin ardından Kılıçdaroğlu, Sözcü TV’de İpek Özbey’e şunu söyledi:

“Yeni MYK’yı toplumun yenilenme talebini dikkate alarak yaptım.”

Kılıçdaroğlu, Özbey ile konuşmasında yeni hükümet ile ilgili görüşlerini de açıkladı:

“Erdoğan ne derse onu yapacak kişiler olarak görüyorum.”

Özbey’e söylediği bu iki cümleyi alt alta okuduğumda ister istemez bir kahkaha attım!

Gülmesem daha iyi olurdu belki ama artık komediyi de geçtik, bu iş bir farsa dönüştü.

Çünkü yeni tayin ettiği MYK da tam anlamıyla böyle bir MYK: Kılıçdaroğlu ne derse onu yapacak kişiler!

Memlekete demokrasi getirmek vaadiyle karşımıza çıkan partinin, kendi içinde demokrasiyi kuramadığı bir durum var.

Zaten hatırlarsınız belki Altılı Masa’nın yayınladığı ortak yol haritası açıklandığında, Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda bu amaca yönelik herhangi bir vaat bulunmadığına o vakit de dikkat çekmiştim. (29 Kasım 2022 – Bir at ve bir nal daha lazım.)

Nitekim, CHP geldiği yoldan devam etmeye kararlı görünüyor.

Bugünden bunu söylemek falcılık diye nitelenebilir belki ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği şey çok açık:

Yerel seçimlerden sonra yapılacak Kurultay’da Genel Başkanlığı bıraksa bile partiyi bırakmamak!

Bir tür siyaset mühendisliği peşinde belli ki.

Şimdiden söyleyeyim ne kendisi boşuna vakit kaybetsin ne de partisine vakit kaybettirsin.

Siyaset mühendisliğinin bir işe yaramayacağını çok gördük.

Bu kafayla giderlerse geçen sefer kazandıkları İstanbul, Ankara, Antalya gibi büyük şehirleri de kaybederler, söylemiş olayım.

——————————

Gerçek bir dönüşüm istiyorsa

Nedendir bilmem ama halkımızın çoğu CHP’yi “solda” bir parti olarak görüyor.

Ben de bunun nasıl olabildiğini merak ediyorum.

Bu partinin mesela gelir dağılımını nasıl düzelteceğini, gelirden hak ettiği payı alamayan çalışan kesimleri nasıl kalkındıracağını biliyor musunuz?

Ben bilmiyorum. Seçim kampanyası süresince de bunun nasıl yapılacağını anlattıklarını duymadım.

Kılıçdaroğlu’nun arada bir mutfağına bir sandalye atıp “şuna bu kadar zam, buna bu kadar zam” dediğini duydum elbette ama gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzeltilebilmesi çok kapsamlı ve çok yönlü politikaların birlikte uygulanması ile mümkün olabilir.

Bugün maaşlara, ücretlere yapılıverecek şu kadar zam ile çözülmez, çok daha uzun vadeli bir iştir.

Seçimden önce çok yazmıştım, “ben ekonomiyi daha iyi yönetirim” bir siyasal vaat değildir diye.

O süreç içinde de anlayabildiğimiz tek şey Kılıçdaroğlu seçilirse, ekonomiyi Ali Babacan ya da İyi Partili bir ekibin yöneteceğiydi.

Onların yapacağı da bugün Mehmet Şimşek’ten yapması beklenenlerden farklı olmayacaktı.

Böyle bir iktisat politikası olan partiye “sol parti” demek, en azından yakışık almaz.

İktisat politikalarını bir yana bırakalım.

Mesela her çocuğun, sahip olduğu yeteneği geliştireceği bir eğitim sisteminin nasıl kurulacağını anlattıklarını duydunuz mu?

Üzülmeyin, bütün bunları duymayan sadece siz değilsiniz.

Sadece CHP’nin değil, mesela TİP’in ya da Yeşil Sol Parti’nin de bu işleri nasıl yapacağını, nasıl bir ekonomi programına sahip olduklarını filan bilmiyoruz.

Türkiye’nin temel sorunu da esasen bu; gerçek sol bir muhalefetin olmaması.

Sağcı iktidara alternatif yaratacak politikaların savunulmuyor olması.

CHP ve lideri zannetti ki iktidardaki sağcı partiye ne kadar çok benzemeye çalışırsa seçimi kazanmaya o kadar yaklaşacak.

Böyle olamayacağını Ekmek için Ekmeleddin’den beri kaç seçimde gördük.

Sağcı AKP iktidarında, işgücünün milli gelir içindeki payı her geçen yıl daha azalıyor.

Müteahhitlere ve rantiye sınıflara milli gelirden aktarılan servet rekor üzerine rekor kırıyor.

Başı örtülü işçi ile başı açık işçi kadının dertleri aynı.

Cuma’ya giden esnafın sorunu, akşamüstü iki tek atan esnafın sorunundan farklı değil.

Namazını kaçırmayan emekli ile camiye cenazeden cenazeye giden emekli aynı şeyi yaşıyor!

Laikliği savunmak, insanların inançlarına müdahale etmek anlamına gelmiyor.

Dileyenin dilediği gibi yaşayabileceği ve kimsenin buna müdahale edemeyeceği, kimsenin inancına karışılmayacağı bir düzen, gerçek bir demokrasi ile mümkün.

CHP gelecekte gerçek bir iktidar alternatifi olmak istiyorsa bunu Baykalcı hastalıklarından kurtulmadan yapamaz.

Onun için de Kılıçdaroğlu, gerçekten bir dönüşümün önünü açmak istiyorsa önce Baykalcı tüzük numaralarını bir kenara bırakarak ilk adımı atmalı.

——————————