Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kadınlar eğlenceli erkekleri sever

Kadınlar eğlenceli erkekleri sever

Acaba İtalyan erkeklerinin bütün dünyada kadın fantezilerinin bir numaralı objesi olmalarının nedeni küçükken şarkı söylemeyi, gitar çalmayı, kadınlar için küçük sürprizler hazırlamayı öğrenmiş olmaları mı?

Simge ki kendisi pop müzik sanatçısı, geçtiğimiz hafta “özel hayatı hakkında samimi açıklamalar” yaptı.

Bu tarihi olaya ben şahsen tanık olmadım, gazeteler böyle yazdı.
Samimiyetin artık giderek “antik bir kavram” muamelesi gördüğü bir dünyada yaşadığımız için haliyle dikkatimi çekti.

Simge Hanım’ın açıklamalarından öğreniyoruz ki “kalbi bomboş”, “aşkı bekliyor”.
Simge Hanım’ın kalbinin boş olması, doldurmak için acele ettiği anlamına da gelmesin, çünkü “aşkı ısmarlanacak bir şey” gibi düşünmüyor.

“Karakter” arıyor bir, “komik olsun, beni güldürsün, birlikte iyi vakit geçirelim” diyor iki.

Simge Hanım’ın açıklamalarını okurken, farkında olmadan kendimi eski bir şarkıyı söylerken buldum: Girls just wanna have fun! (Kızlar sadece eğlenmek ister.)

Cyndi Lauper‘in bu şarkısı yayımlanalı 36 yıl olmuş, zaman ne kadar hızlı geçiyor.

80’li yılların hemen başı, genç kızların eve kapanmaya isyan ettikleri yıllardı.

Cyndi Lauper’in bu şarkısının ardından Madonna da “Papa don’t preach” (Ben “baba kafa ütüleme” diye çevirmeyi tercih ederim ama doğrusu “baba vaaz verme” olacak) ile dünyayı sallamıştı.
Tarihçi Jean Claude Bologne, Gönül Çelmenin Tarihi isimli kitabında o yılları şöyle anlatıyor:

Seksenli yıllar bir geçiş dönemi gibi hissedilir. Ölçüsüzce içeriye kapanmayı ve aileyle gezintileri geride bırakan kadın, dans etmek, müzik dinlemek ve erkeklerle kendi tarzında temaslar kurmak için arkadaşlarıyla kulüplere gitmeyi tercih eder. Erkeklere göre kadın yine de ilk adımı atmakta çok rahat değildir: Çok fazla rahat görülme kaygısı, ciddi bir ilişki arayan kadını hâlâ engeller.” (Çeviren: Erkan Ataçay, Dost Kitapevi)

“İlk adımı atan kadın” denilince de sinema tarihinin hatta bir adım ileriye de gidebilirim insanlık tarihinin en güzel kadınlarından birini hatırlamamak mümkün mü?

Lauren Bacall‘dan söz ediyorum.
Sizler için bu olağanüstü kadının bir fotoğrafını da yayımlıyoruz tabii.

Türkiye’de hangi isimle oynadı bilmiyorum ama orijinal adı “To have and have not” olan filmde Hupmhrey Bogart ile oynamıştı.

Dedikodu yapmak gibi olmasın bu ayyaş aktör, daha filmin deneme çekimleri sırasında Bacall’a aşık olmuştu. Sonra evlendiler ve Bogart ölene kadar da ayrılmadılar.

Bacall’ın o filmde söylediği bir cümle, o yılların “özgür kadın” figürünün diline pelesenk olmuştu.

O kadar ünlü ki bu sahne, youtube’da da var.

Bogart, yanında bir adamla telaş içinde bir otel odasına girerken karşı kapı açılıyor ve Bacall çıkıyor, sonra da gözlerini doğruca Bogart’a dikip, pervasız bir şekilde “anybody got a match” (ateşi olan var mı) diyor.

1944 yılında (düşünün ki Ertuğrul Özkök bile daha doğmamış), bir erkekten pervasızca kibrit isteyen bir erdemli kadın! Bugün gibi düşünmeyin.

Neyse, lafı daha fazla uzatmayayım, Simge Hanım’a söylemeliyim ki ciddi bir rekabet ile karşılaşacaksınız.

Çünkü sorsak, bin kadından 999’u “karakterli ve komik” bir erkeği, “karakterli ama çok ciddi” bir erkeğe tercih edecektir.

“Karakter” neye işaret ediyor bilmiyorum ama her erkeğin iyi kötü bir karakteri olduğunu varsayıyorum burada.

“Tamamen karaktersiz” bir insan bireyi mümkün olamaz çünkü, herkesin iyi ya da kötü diye nitelenebilecek bir karakteri vardır.

İyi ile kötüyü nasıl ayırt edeceğimiz tartışmasına girersem, T24’ün bütün gigabitlerini tüketecek kadar uzun bir tartışma başlatmış oluruz.

Onun için buradaki “karakter” tanımını, “bir kadına ilginç gelen karakter” diye değerlendiriyorum.

Kuşkusuz ki bir erkeğin gururunu en çok okşayacak şey, özel bir kadın tarafından ilginç bulunduğunu bilmektir.

Peki bir erkeği kadınların gözünde ilginç kılan şey neler olabilir?
Para? İktidar? Espri yeteneği? Eğlendiricilik? Sportmen bir vücut? Bir müzik aleti çalmak? Akıl? Hangisi?

Kuşkusuz ki bunların hepsinin makul bir bileşimi ideal olandır.

Elbette bu makul bileşimde, birinci sırada saydığım özelliğe biraz daha geniş pay ayırmayı tercih edecek olan da çoktur, gerçekçi olalım.

Ancak kadınların çalışmaktan ve paradan başka bir şey düşünmeyen can sıkıcı erkekler yerine, eğlendirici, esprili, sanatın çeşitli dallarından anlayan, duygulu ve duyarlı erkekleri beğendikleri de bir başka gerçektir.

Yıllar önce, İtalyan Il Messaggero gazetesinin yaptığı ulusal bir araştırma, İtalyan erkeklerinin yüzde 60’ının ‘bir kadını baştan çıkarma’yı hayattan alınabilecek en büyük keyif olarak gördüklerini ortaya koymuştu.

Araştırmaya göre İtalyan erkekleri vakitlerinin ve kazandıklarının çok önemli bir bölümünü bu ‘avcılık’ işine ayırıyorlarmış.

Birçok İtalyan erkeği, bir kadını baştan çıkarmanın, o kadınla yatmaktan dahi daha önemli olduğunu düşünüyormuş. Aynı araştırma Türkiye’de yapılsaydı sanırım yüzlerimizi utanç içinde okuduğumuz gazetenin arkasına saklamak zorunda kalırdık.

Kadın okuyucuların bu tür şeyleri görmeleri mümkün değil tabii ama erkek arkadaşlar arasında kurulmuş WhatsApp gruplarında dolaşan esprileri iyi ki görmüyorlar.

Kızım küçükken dikkatimi çekmişti. Bale kursunda bir tek erkek çocuk yoktu. Piyano öğretmeninin yıl sonunda düzenlediği minik konserlerde de sahneye çıkanların yüzde 90’ı kız çocuklardı.

Buna karşılık kızımın sınıfındaki erkek çocukların basketbol, futbol hatta judo kursuna bile gittiklerini biliyorum.

Aileler erkek çocuklarını basketbola, futbola göndermeyi uygun buluyorlardı ama aynı şekilde bir tür spor sayılabilecek ve üstelik çocuğun estetik duygularını, müzik zevkini geliştirebilecek baleyi tercih etmiyorlardı.

Erkek çocuklar küçüklükten itibaren, ilerideki hayatlarına böyle hazırlanıyorlar: İtiş kakış, kazanmaktan başka bir şey düşünmemek, fiziksel üstünlük. Tanıdığım Türk kadınlarının neredeyse tümü kocalarının işten başka bir şey düşünmemesinden, ince duyarlılıklardan yoksun olmasından şikâyet ediyor.

Ama sıra kendi erkek çocuklarını eğitmeye gelince, kocalarının küçük bir kopyasını yaşama hazırlamaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Oysa kadınların ezici çoğunluğu tıpkı Simge Hanım gibi her şeyden önce eğlenceli erkeklerden hoşlanırlar.

Onları güldüren, eğlendiren, havai, uçuk konulardan söz eden, başlarını döndüren erkekleri tercih ederler. Bunu kendi hayatında bir ‘dram’ olarak yaşayan erkeklerin en ünlüsü Napoleon Bonaparte‘tır.

Gençliğinde çok yakışıklı olduğunu biliyoruz.

Kendisine çevik bir hava veren ince vücut yapısı, birçok sanatçıya ilham kaynağı olan bedensel oranları ile böyle tanımlanmayı hak ediyordu.

Tabii imparator olunca kimse göbeğe falan da aldırmıyor. Göbeksiz imparator, kedisiz ya da martısız Instagram hesabı gibi bir oksimoron çünkü.

Fiziksel olarak bu kadar çekici, bütün Avrupa’yı titreten gücü, miktarı ölçülemeyecek serveti, Napoleon’a kadınlarla ilişkisinde bir şey kazandırmadı. Yaşadığı dönemde hiçbir kadının ona âşık olmadığı tarihi bir gerçek. Hepimizin tanıdığı Josephine bile bu kudretli ve zengin adamın ayağının altına serdiği mücevherleri, ülkeleri, iktidar olanaklarını önüne çıkan ilk erkek dansçıyla tepivermişti.

“Il est drôle, ce Bonaparte!” (Çok garip biri bu Bonaparte) sözü Josephine’e aittir. Hanımlar, beyler! Erkek çocuklarınıza hayatta işten daha önemli olan başka şeyler olduğunu da öğretmelisiniz.
İleride karşılaşacakları kadınların hiçbirinin bin lot bilmem ne hissesinin öyküsünü dinlemek istemeyeceğini, yaşayacağı hayal kırıklıklarıyla öğrenmesin diye.

Tabii böyle bir kadına rastlarsa oradan hemen kaçmasını da öğütlemelisiniz. O cadının gözü sizin minicik yavrunuzda değil, lot lot hisse senetlerindedir. Acaba İtalyan erkeklerinin bütün dünyada kadın fantezilerinin bir numaralı objesi olmalarının nedeni küçükken şarkı söylemeyi, gitar çalmayı, kadınlar için küçük sürprizler hazırlamayı öğrenmiş olmaları mı?

Carlos Martin
Carlos Martin