Türkiye’nin yumuşak gücü
İtalyancada başrolü Türklerin oynadığı bazı deyimler var ve bunlardan en yaygın olarak kullanılanı “mamma li Turchi”!
Bu deyimin İtalyancaya girmesinin, Otranto’nun fethiyle ilgili olduğu söylenir.
Fatih Sultan Mehmet’in hedefi Roma’yı fethetmekti; Otranto, Roma’ya giden yolda bir atlama taşı diye düşünülmüştü. 13 ay Osmanlı hakimiyetinde kaldı.
“Anneciğim Türkler” deyişi, o tarihten sonra yaramazlık yapan çocukları korkutmak için kullanılan bir deyim olarak İtalyancaya yerleşmiş.
Şüphesiz ki Türklerin “barbar göründükleri dönemlerden” kalma.
Otranto’nun fethinden sonra kentte yaşandığı iddia edilen katliam hikayelerinin, toplumsal hafızada yer etmesinin bir sonucu.
Türk bu deyimde korkutucu bir yaratık olarak konumlanmış!
2021’de yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, İtalyanlara göre “dünya için en büyük tehdit” olarak görülen üç ülkeden biriydi.
İtalya’nın en köklü düşünce kuruluşlarından olan ISPI (Uluslararası Siyasi Araştırmalar Enstitüsü) ile Ipsos’un araştırmasının sonucuna göre, İtalyanların Türkiye’yi bir tehdit olarak algılamaları son beş yılın işi.
İtalyanların yüzde 27’si Çin’i, Yüzde 15’i İran’ı, Yüzde 14’ü Türkiye’yi “dünya için büyük tehdit” olarak görüyor.
Düşünün ki bir manyak diktatörün yönetiminde, nükleer füze testleriyle dünyayı diken üzerinde tutan Kuzey Kore’den bile daha fazla bir tehdit algısı yaratmışız. Rusya filan deyim yerindeyse “topuk suyumuzda boğulmuş” durumda.
ISPI Direktörü Paolo Magri, anket sonuçlarını RAI televizyonunda değerlendirirken Türkiye’ye yönelik tehdit algısındaki artışla ilgili olarak şunu söylemiş:
“Birkaç yıl öncesine kadar AB üyesi olabilecek bir ülke konumunda bulunan Türkiye’ye yönelik tehdit algısı seviyesi bugün İran’la neredeyse aynı. Anlaşılıyor ki Türkiye’yle ilgili yolunda gitmeyen şeyler var. Türkiye ile ilgili yargı olumsuz yönde büyüyor.”
Brexit sonrası İtalya, Türkiye’nin AB ülkelerine yaptığı ihracatta 2. sırada yer alıyor.
Yani İtalyanlardaki Türkiye algısının, “büyük tehdit” yönünde değişmesinin ciddiye alınması gerekiyor.
Ortaya çıkıyor ki iktidardaki Siyasal İslamcı kadronun, dış politikayı, iç politikanın bir uzantısı haline getirmiş olmasından kaynaklanan nedenlerle, Türkiye “yumuşak gücünü” kaybediyor.
Harvard Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Dr. Joseph Nye’nin 1980’li yıllarda ortaya attığı bir kavram “yumuşak güç”.
Nye, ABD’nin, Sovyet bloku karşısında soğuk savaşın galibi olarak çıkmasını “yumuşak güç kullanımı” ile açıklıyor.
Çekim gücü diye de tanımlanabilecek yumuşak güç sayesinde, şiddete ya da güç kullanımı tehdidine dayalı bir zorlama olmadan bir başka ülkeyi etkiniz altına alabilirsiniz.
Devlet dışı unsurların yaratıp, sunduğu zorlama içermeyen her şey, yumuşak gücün artmasına zemin sağlıyor.
Yurtdışı öğrencilere verilen burslar, filmler, dizi filmler, edebi eserler, müzik bunun enstrümanları olabiliyor.
Ve ülkelerin, yumuşak güçlerinin imajlarına yaptığı katkının, ekonomik sonuçları olduğunu söylemek de mümkün.
İtalya denilince gözümüzün önüne gelen şeyler, diyelim ki bir giysi alırken elimizin İtalyan markalarına daha kolay gitmesini sağlıyor.
Kore mallarının, batı ülkelerinde benzerlerine göre avantajlı olmasında K – Pop gibi faktörlerin sağladığı yumuşak gücün katkısı olduğu da bir gerçek.
K – Pop endüstrisinin gelişmesinin en önemli nedeni de zaten Güney Kore devletinin müziği bu amaçla kullanmak için sistemli teşvikler ve destekler uygulaması.
Bu politika 1997’deki büyük Asya Kaplanları krizinin ardından Güney Kore imajını yükselterek Kore mallarının tercih edilir hale gelmesini sağlamayı hedefleyen bir politika olarak yürütüldü ve başarıya da ulaştı.
Türkiye’nin öne çıkan yumuşak gücü ise televizyon dizileri.
2022 yılında Türkiye yapımı 75 televizyon dizisi, 150 ülkeye ihraç edildi. Sektörün ihracattan sağladığı gelir 500 milyon dolara ulaştı.
Bu alanda ABD, Hindistan ve Güney Kore ile rekabet ediliyor.
Türk dizileri en çok Orta Doğu, Latin Amerika ve Balkan ülkelerine ihraç ediliyor.
Türkiye, televizyon dizileri üretiminde dünya çapında üçüncü büyük güç.
The Economist’in raporuna göre, 2020 ve 2023 yılları arasında Türk dizilerine olan talep yüzde 184 arttı.
Ve tahmin edebileceğiniz gibi devletin sektöre destek olmak yerine köstek olmak gibi bir tavrı var.
Devlet tarafından desteklenmediği gibi RTÜK’ün ideolojik saplantılarından kaynaklanan ahlakçı sansürünün tehdidi altında ama o kadar güçlü ki ayakta kalabiliyor.
Eş Başkanlıklarını Linda Wachner ile Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı’nın yaptığı The American – Turkish Society, (ATS) yumuşak gücün bir ülke için önemini vurgulamak için bu yılki etkinliğini Türk film ve televizyon endüstrisini kutlamaya ayırdı.
Dizi sektörünün önemli yapımcılarını ve sektörün yıldızlarını, Türkiye ile ABD arasında kültürel ve ekonomik bağları güçlendirmekteki rolleri nedeniyle de ödüllendirdi.
Yapımcı şirketlerden Ay Yapım, TİM’S ve OGM ile oyunculardan Serenay Sarıkaya, Hande Erçel, Halit Ergenç ödüllerini balo sırasında düzenlenen törende aldılar.
Bu yılki baloda ATS’nin dizi ve film sektörünü desteklemek için oluşturduğu yeni bir burs fonu için ilk adım da atıldı. ATS Film, TV ve New Media Fonu için baloda toplanan 150 bin ABD Doları, bu alanda eğitim görecek Türk öğrenciler için burs kaynağı yaratmayı hedefliyor.
Dernek, “Gelecek Vaat Eden Türkler Fonu” ile de bilim, teknoloji, eğitim, sanat ve matematik alanında eğitim gören öğrencilere burs sağlıyor.
Arif Mardin adına oluşturulan fon ile de Boston Berklee’de müzik alanında çalışan öğrencilere Yaz Performans Programı için burs sağlıyor.
Ahmet Ertegün adına kurulan fon ile Juliard’da müzik alanında lisans ve lisansüstü eğitim gören Türk öğrencilere burs veriliyor.
Bu yılki baloya ATS’nin davetlisi olarak katıldım.
—————————