TÜRKİYE’de milletvekillerinin yazılı olmayan ve en başta gelen görevlerinden biri de “kart yazmak” işidir.
Nitekim yeni dönemin “hamili kart yakınımdır” furyasının başladığını Hürriyet muhabirleri yakaladılar.
Haberin “yan unsuru” da Hürriyet yazı işlerinin gözünden kaçmadı. Meğerse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, daha önceki hafta “Hamili kart yakınımdır dönemi bitti” demiş.
Aslına bakarsanız Başbakan bu sözlerinde “bir açıdan” haklı da olabilir.
Çünkü öyle bir dönem yaşıyoruz ki artık siyasi iktidar sahiplerinin hangi vatandaşa iş ayarlayacağına karar vermesi için tanıtıcı bir kart vizite ihtiyaç yok!
Eğer eşiniz türbanlıysa, badem bıyıklıysanız, İslami kurallara göre düzeltilmiş bir sakala sahipseniz, arka cebinizden bir namaz takkesi sarkıyorsa, konuşurken “e” harflerini çatlatıyorsanız, hele bir de elinizde imam hatip diploması varsa, ne kart gerekir, ne de başka bir torpil.
İşiniz hazır demektir. İster müteahhit olun, ister lojman sırası bekleyen memur, isterseniz okulu yeni bitirmiş herhangi birisi.
“Hamili kart yakınımdır” döneminin bitmiş olması, bence bundan kaynaklanıyor. Çünkü artık ayaklı kartvizit dönemi başladı!
Bir cinayetin ortaya koyduğu gerçek
BEŞİKTAŞ tribün liderlerinden birinin öldürülmesi ile ilgili yürütülen soruşturmada ortaya çıkan gerçek, spor kulüplerimizin, spor sahalarındaki şiddeti önlemek için alınan önlemleri, konulan kuralları hiç takmadıklarını gösteriyor.
Soruşturmada elde edilen bilgiye göre cinayetin nedeni bir maçta açılan pankart ve birileri tarafından amigolara bedava verilen maç biletlerinin satışından elde edilen gelirin paylaşılmasındaki anlaşmazlık!
Savcılık elbette cinayet soruşturmasını yasalar çerçevesinde sürdürecek.
Ama bu yapılırken çok önemli bir başka yasanın ihmali ile ilgili soruşturmanın da ihmal edilmemesi gerekiyor.
Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 5149 Sayılı Kanun’un 14. maddesinin ihlal edildiği görülüyor.
Bu madde toplu ve organize biçimde bilet fiyatının üstünde ya da altında bilet satışı yapılamayacağını emrediyor.
Cezası da 20. maddede tanımlanmış: 6 aydan bir yıla kadar hapis ve her bir bilet için 250 YTL ağır para cezası.
Ayrıca geçtiğimiz yıllarda İstanbul Valiliği’nin, bir tribün cinayeti sonrasında aldığı karar da bedava bilet dağıtılamayacağını öngörüyor.
Yetkili makamın emrine itaatsizliğin cezası da yasalarda mevcut!
Herkes biliyor ki tribünlerdeki şiddetin ana kaynağı olan grupların finansmanını sağlayan şey kulüp yöneticilerinin dağıttıkları bedava biletler.
Gencecik bir insanın yaşamına mal olan bu yasa dışılık bu kez de soruşturulmadan ve cezalandırılmadan bırakılmamalı.
Görev artık savcıların! Bu ülkede insanların çocuklarını gönül huzuru içinde maçlara gönderme özgürlüklerini korumak, herkesten önce savcıların görevi!
Başkomutan’ın daveti
KOMUTANLARIN, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün verdiği davete katılamayacaklarını bildirirken kullandıkları gerekçe oldukça tuhafıma gitti.
Komutanların, Gül’ün davetine katılmama nedenleri “Ordu komutanlıklarını ziyaret” olarak açıklanıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en önemli özelliğinin “disiplin” ve “emir komuta zincirine riayet” olduğunu biliyoruz. Böyle bir kurumda astların, üstlerinin uygun gördüğü davetlere başka bahaneler ileri sürerek katılmamaları düşünülemez.
Hele de ileri sürülen gerekçe kolayca “ertelenebilir” bir faaliyete dayanıyorsa.
Abdullah Gül, yürürlükteki Anayasa’ya göre seçilmiş, meşru bir Cumhurbaşkanı.
Siyasi görüşlerini ve hal hareketini beğensek de beğenmesek de, eğer Anayasamızın çizdiği demokratik cumhuriyet ilkelerine inanıyorsak, bu meşruiyeti tartışamayız.
Silahlı Kuvvetler’in iç hizmet kanunu da bunu emrediyor.
Anayasal rejimimizin bir bölümünü benimseyip, bir bölümünü reddetmek düşünülemez.
Silahlı Kuvvetler’in üst komuta kadrosunun, Anayasal Başkomutan’ın davetine uymaları gerekirdi.
