HÜRRİYET

İlhan Selçuk bunu hak etmedi

İLHAN Selçuk 83 yaşında. Dün sabaha karşı evi polisler tarafından basılıp gözaltına alınana kadar kim bilir kaç kere aynı durumla karşılaştı.

Yabancısı olduğu bir durum değil yani.

Bir gazetenin yöneticisi ve köşe yazarı olarak zaten kaçabileceği herhangi bir yer de yok.

Terörle Mücadele Şube Müdürü ya da Emniyet Müdürü’nün aramasına bile gerek yoktu aslında.

Herhangi bir komiser bile akşamüzeri telefon edip, “İlhan Bey, sizi tutuklamamız gerekiyor, lütfen yarım saat içinde burada olun” deseydi şöyle davranırdı:

Küçük bir çantaya bir çift temiz çamaşır, bir temiz kazak, bir pijama, tıraş takımları ve diş fırçasını koyar, bir taksi çevirir ve “Vatan Caddesi, Emniyet Müdürlüğü’ne gidiyoruz” derdi.

Ama gecenin bir saatinde evi basıldı, torunu yaşındaki polisler tarafından bir arabaya bindirilip gözaltına alındı.

Eminim ki o yolculuk boyunca eski tutuklamaları gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmiştir.

Şeyh Bedrettin gibi, “Bu da geçer yahu” dediğine de eminim!

İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek ile yaşamımın hiçbir döneminde aynı siyasi görüşleri savunmadım.

Ancak bu durum, onların siyasi tutumlarına ve baskı karşısında boyun eğmemiş olmalarına saygı duymama da engel değil.

Suçluysalar elbette cezalarını sonuna kadar çekecekler. Buna kimsenin bir söyleyeceği olamaz.

Ama adresi belli, gidebileceği yer belli, 83 yaşındaki bir gazetecinin evinin sabaha karşı 04.00’te basılması kabul edilemez.

Bunu yapanlar nasıl bir rövanş duygusuyla hareket ediyorlar, çok iyi anlıyorum.

Unutmasınlar ki yarın aynı durumla kendileri de karşılaşabilirler. O vakit geldiğinde ne yaptıklarını daha iyi anlayacaklardır.

Dilerim ki sonunda ’ortak akıl’ kazansın

İLHAN Selçuk, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek’in dün sabaha karşı gözaltına alınmaları sıradan bir durum değil.

Adına “Ergenekon” denilen çetenin nasıl bağlantıları olduğu, nasıl bir örgütlenmeyle ne tür hedeflere yöneldiği, yürütülmekte olan soruşturmanın sonucunda bağımsız yargı tarafından karara bağlanacak.

Doğrusunu isterseniz, böyle kapsamlı ilişkileri olduğu ileri sürülen bir çetenin açığa çıkarılmasından, kendisini demokrat olarak tanımlayan bir kişi olarak sadece mutlu olabilirim.

Ancak, bunca gözaltına, tutuklamaya ve gazetelere sızdırılan haberlere karşın aylardır bir davanın açılabilmiş olmamasından da kuşku duyuyorum.

Öyle görünüyor ki Türkiye kaçınılmaz bir şekilde ciddi bir çatışmaya sürüklenmek isteniyor.

Böyle bir hesaplaşmadan kimsenin kárlı çıkabilmesinin mümkün olamayacağına inanıyorum.

Burası hepimizin memleketi!

Türk, Kürt, Sünni, Şii, şeriatçı veya laik!

Kimsenin kimseyi bu ülkede yaşayamaz hale getirebilmesi, büyük bedeller ödemeden mümkün değil.

Tek bir dileğim var: Sonunda akıl herkese hákim olsun ve bu ülkede hep birlikte, birbirimizin varlığına saygı göstererek yaşayabilmemiz mümkün olabilsin.

Koklamaya kıyamam

ASLINA bakarsanız bugün bu konulardan söz etmeyi hiç istemiyordum.

Bebek’teki manolyam açtı çünkü. İnşirah Yokuşu’nun başında, bir köşkün bahçesinde ama dallarını yandaki ilkokula kadar uzatmış ki minik çocuklar baharın geldiğini fark edebilsinler diye.

Bu hafta içinde yolunuz düşerse bir gidip görmenizi isterim. Gelecek hafta çok geç olabilir çünkü. Manolya bu, sizin keyfinizi bekleyemez.

Anıtsal bir ağaç olduğunu düşünüyorum. Ona áşık olduğum bile söylenebilir. Ama sonuç itibarıyla bir ağaç o, koluma takıp hiçbir yere götüremem.

Onun kuru dallarına bütün bir kış boyunca heyecanla bakıp durdum.

Tomurcuklanmasını bekledim.

Kış güneşi açtığında ve bir iki gün bulutlar da ortada görünmediğinde endişelendim: Bu yalancı bahara aldanıp tomurcuklanır ve sonra poyrazı yer ve kurur mu diye.

O benden daha akıllı sanırım, kış güneşine hiç aldırmadı. Zamanını bekledi ve öyle bir çiçeklendi ki en taş kalplimizi bile bu dünyadan alıp bir başka dünyaya götürebilir.

Bahar geldi, farkında mısınız bilmiyorum. Nisan, ayların en güzeli kapıda bekliyor.

Yakında kiraz da çıkar.

Ne diyeyim daha fazla? Kalbimizi dinlemenin zamanı geldi!