RADİKAL

Jüri bu sözleri dikkate almasın!

 Dün duruşmam vardı. Gazeteciliğin cilvesi işte.. Basın davaları genellikle aynı güne alındığı için uzun süredir görmediğimiz meslektaşlarla karşılaşma imkânı da buluyoruz.

Dün benden önce Haslet Soyöz de bir karikatürü nedeniyle yargılandı. Hatırlayacaksını

z, Şevki Yılmaz’ın herkese hakaretler yağdırdığı kasetleri ortaya çıktığında Refah Partililer bu kasetin teknolojinin son icatlarından yararlanılarak yapıldığını, hatta bir inek sesinden Maria Callas sesi bile yaratılabildiğini ileri sürmüşlerdi. Haslet de bu komik olayla ilgili bir karikatür çizmiş. Şevki Yılmaz da onu dava etmiş. Konunun bundan sonrası bizi ilgilendirmiyor. Yargıçlar sonunda hepimiz için yasalar çerçevesinde en doğru kararı vereceklerdir.

Haslet de benim gibi Amerikan filmlerinin etkisinde kalmış bir arkadaşımız. Mahkeme karar aşamasına geldiği için son bir savunma yapma çabası içine girdi. Petrocelli gibi tumturaklı bir konuşma yapmaya niyetleniyordu ki hâkim onun sözünü kısa kesti. Daha ‘Karikatür simgelere dayanan bir sanattır…’ diye söze başlamıştı ki hâkim durumu kavradı: Yaz kızım, eski savunmamı tekrarlıyorum! Hâkim acele etmek zorundaydı. Sırada yığınla dosya, kapıda bir avukat ordusu vardı.

Ne zaman bir dava için hâkim karşısına çıksam aynı şeyleri hissediyorum: Bu yargılama ortamında, sağlıklı bir karar verilebilir mi?

Eminim ki bunu hisseden sadece ben değilim. Hakimiyle, savcısıyla, avukatıyla, sanığıyla, davacısıyla herkes benim düşündüğümü düşünüyor.

Adliyeler son derece bakımsız. Hâkimler ve savcılar, insanı utandıracak kadar dar olanaklar içinde adalet hizmetini yürütmeye çalışıyorlar. Binlerce dosya, binlerce dosyanın içinde
milyonlarca sayfa okunması son derece zor yazılar, eksik soruşturmalar, cevabı bir türlü gelmek bilmeyen yazılar arasında sıkışmış kalmış durumdalar.

Onlara ne kendi hayatlarını doğru dürüst sürdürmelerine yetecek mali İmkânlar sağlayabiliyoruz ne de yaptıkları işin ciddiyetine ve saygınlığına uygun mahkeme salonları ve çalışma ortamları yaratabiliyoruz.

Bırakın eğitimsiz bir insanı, benim gibi üniversite eğitimi sırasında hukuk da okuyan birisinin bile anlamakta güçlük çektiği bir lisan konuşuluyor mahkeme salonlarında. Uzunluğu bir sayfayı bulan cümlelerle kararlar yazılıyor. Yargılama süreci uzadıkça uzuyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. yılında hep neleri başarabildiğimizi konuştuk.

Ama başaramadığımıza emin olduğum bir şey var. Hızlı ve adil işleyen bir adalet sistemi oluşturamadık. Bu sistemin en temel unsurları olan hâkimleri, savcıları ihmal ettik. Onlara mesleklerinin gerektirdiği bir hayatı yaşamalarına olanak tanıyacak şartlar veremedik. Çoğu apartman bozması adliyelerin oturma odasından bozma salonlarında, toz ve küf kokulu dosyalar arasında yaşamalarını ve bu ortamda sağlıklı çalışmalarını bekledik. Her şeyde olduğu gibi adalet konusunda da son derece düşük bir standardı kendimize layık gördük.