RADİKAL

Fado, fiesta, futbol

 Futbol tarihin her döneminde politikacıların ‘oynamayı’ en çok sevdikleri spor oldu. Tek kaygısı oy almak ve bunun için her şeyi yapmak olan bir politikacı tipinin zaten büyük kitleleri büyüleyen bu oyuna karşı ‘ilgisiz’ kalması da beklenemezdi zaten.
Türkiye’de futbolun Anadolu’ya yayılması Orhan Şeref Apak’ın Futbol Federasyonu Başkanı olduğu döneme rastlıyor.

Yaklaşık 30 yıl kadar önce Anadolu kentlerinin küçük takımlarının kendi aralarında birleşmeleriyle oluşan kent takımları, ikinci ve üçüncü ligde mücadele etmeye başladıklarından beri de Türk politikacıları için futbol iyi bir ‘av sahası’ oldu.
Hakemlerin ayarlanmasından tutun da bazı takımların küme terfi etmesine ve küme düşmesine kadar birçok şey siyasetçilerin ellerini futbolun içine sokmalarına vesile oldu.
Dünyanın hemen hemen her yerindeki aydınlar için de futbol ‘kitlelerin afyonu’dur. Diktatörler futbolun kitleleri etkileyen gücünü kendi iktidarlarının devamı için kullanmışlar, bu durum da aydınların genellikle futbola karşı bir tavır almalarına yol açmıştır.
Salazar’ın ünlü iktidar formülü ‘3 F’ adını taşıyordu: Fado, fiesta, futbol..
Oysa futbol birçok yerde ezilenlerin ezenlere karşı bir isyanı olarak doğdu, gelişti.
Franco, Hitler ve Mussolini ile birlikte İspanya’da masum insanların üzerine bombalar yağdırırken, özgür Katalanya’nın çığlığını dünyaya duyurmaya çalışanlar Barcelona’nın futbol takımıydı.
Nazi işgali sırasında maçtan sonra kurşuna dizileceklerini bile bile yürekleriyle oynayıp Nazi takımını yenen ve işgal altında ezilen Kievlilerin hiç olmazsa bir kez mutlu olmasını sağladıkları için maç çıkışı stadyum kapısında kurşuna dizilenler de bugünkü Dinamo Kiev’in atalarıydı.
İstanbul’da da İngiliz işgaline karşı Türklerin de var olduğunu işgal ortamında haykıranlar da Kadıköylü gençlerin kurdukları bir futbol takımıydı: Fenerbahçe!
Ama bütün bunlara rağmen futbol oportünist politikacıların elinde bir oyuncak olmaktan kurtulmayı kolay kolay başaramadı.
Kenan Paşam bile bu işlerde ‘var olduğunu’ gösterdi ve ‘netekim’ Ankaragücü’nü ikinci ligden birinci lige bir kararname ile terfi ettirdi.
Türkiye Futbol Federasyonu’nun bağımsız bir yapıya kavuşturularak siyasetçilerin oyun sahası olmaktan çıkarılması girişimi ise ilginçtir Turgut Özal sayesinde gerçekleşti.
O günden beri de Türkiye’de futbol ‘özerk’ yapısıyla dolaylı etkilere açık olsa bile siyasetçilerin doğrudan etkisinin dışına çıkmayı başarabildi: Önceki gün Devlet Bakanı Salih Yıldırım’ın hazırladığı ve Meclis’te de destek bulduğunu açıkladığı yasa teklifine kadar…
Salih Yıldırım’ın hazırladığı yasa teklifi bu sezon küme düşen 35 takımın kurtarılmasını hedefliyor. Yani sezon başında statüsünü ve kurallarını bilerek oynamayı kabul ettikleri bir ligde başarılı olamayıp bir alt kümeye düşmek zorunda kalan takımlar, şimdi ‘el yardımıyla’ başarılı sayılacaklar ve gelecek sezon da oynamayı hak etmedikleri bir üst kümede oynayacaklar.
Kararın gerisinde ‘Güneydoğudaki teröre karşı halka moral vermek’ gerekçesiyle Vanspor ve Siirt Köy Hizmetleri’nin kurtarılması yatıyor gibi görünüyor ama aslında ‘av’ daha büyük. Bir taşla 35 kuş birden vurulacak ve önümüzdeki yıl yapılması kesin olan seçimlerde bu bir propaganda malzemesi olarak kullanılacak.
Güneydoğu’da sanki devletin yapması gereken tek şey küme düşen takımları bir üst kümede tutmakmış gibi bir hava var. Peki gelecek sezon ne olacak? Sağlıklı ve güçlü maddi kaynaklara sahip olmadıkları için küme düşen bu kulüpleri gelecek sezon kim kurtaracak?
Salih Yıldırım şimdi ‘3 F’den birini keşfetmiş gibi görünüyor. Bakalım ‘fado ile fiesta’yı nasıl tamamlayacak?