RADİKAL

İntikam planı mı, demokratik Anayasa mı?

Başbakan Bülent Ecevit’in hadi ‘kindar’ demeyelim ama ‘kolay unutmayan’ bir kişiliği olduğunu öteden beri biliyoruz. Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileriyle ilgili son sözlerini de bu çerçevede değerlendirmek gerek.

Bu konudaki kişisel görüşümü Süleyman Demirel’in görev süresinin uzatılmasına karşı çıktığım yazılarımda da belirtmiştim. Kısaca bir daha tekrarlayayım: Parlamenter bir sistemde cumhurbaşkanı temsili bir makamdır. Anayasa’da bu makama tanınan yetkiler ve tarif edilen görevler parlamenter sistemle yönetilen bir ülke için fazladır. Bu değiştirilmeli ve cumhurbaşkanı temsili yetkilerin sınırları içine çekilmelidir.
Başbakan Ecevit’in cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin fazlalığını anlaması için son kanun hükmünde kararname krizinin çıkması mı gerekiyordu diye kendi kendime sormadan edemiyorum.
Türkiye’de uzunca bir süredir güçlü hükümet sıkıntısı çekiliyor.
Hükümetlerin zayıf yapıları önce Turgut Özal’ın, sonra da Süleyman Demirel’in zaman zaman Anayasa’da yazmayan yetkileri de elde etmelerine ve bunu rahatlıkla kullanmalarına yol açtı. Hatta Süleyman Demirel’in döneminde, cumhurbaşkanlığı adeta bir icra makamına dönüştü. Bir yandan 28 Şubat ile başlayan sürecin koşulları, öte yandan hükümetlerin özellikle dış politika konusundaki isteksiz tavırları bunu pekiştirdi.
Ecevit’in daha önce bu yetkilerin fazlalığından şikâyetçi olduğuna hiç tanık olmadık. Hatta özellikle bazı dış politika konularında sanki Çankaya ile arasında zımni bir anlaşma varmış da bu görevi Demirel’e bırakmış gibi davranmakta bir sakınca da görmediğini hatırlıyoruz. Başbakan’ın şimdi tam tersini düşünmeye başlaması her halde sadece kanun hükmündeki kararname krizindeki yenilgisiyle açıklanmalı.
Türkiye’nin ciddi bir Anayasa problemi olduğuna hiç kuşku yok. 12 Eylül rejimi hiçbir demokratik tartışma ortamının doğmasına bile fırsat vermeden yaptığı Anayasa’yı Türkiye’ye dayattı. Demokrasinin geliştirilmesi ve özellikle Avrupa Birliği’ne giriş süresinde karşılaşılan engellerin bertaraf edilmesi için bir değişiklik şart.
Öte yandan çıkan her kriz bize gösteriyor ki Anayasa, Türkiye’ye uygun gördüğü antidemokratik çerçevenin yanı sıra aynı zamanda kötü yazılmış bir metin. Bir yandan her şeyi ve her durumu kapsamaya, tarif etmeye çalışırken, öte yandan yazım tekniğindeki hatalarıyla da sorun yaratıyor.
Bu Anayasa’nın değiştirilmesi gerçek bir zorunluluk olarak Türkiye’nin önünde duruyor.
Garip olan o ki ortada böylesine kötü yazılmış antidemokratik bir metin varken, Başbakan’ın sadece cumhurbaşkanının görev ve yetkileriyle ilgileniyor olması.
Türkiye bugüne kadar bütün anayasalarını askeri rejim altında, demokratik tartışma koşullarının olmadığı ortamlarda yaptı. Artık bunu da değiştirmek gerekiyor. Türkiye demokratik bir tartışma ortamında hazırlanmış, kendisini Avrupa Birliği üyeliğine de götürecek yolu açacak bir anayasaya ihtiyaç duyuyor.
Bu da kişisel kızgınlıkların intikamı anlamına gelecek basit değişikliklerle değil, tümüyle yeni bir anayasa ile yapılabilir.