Bir süredir bulunduğum bütün topluluklarda aynı şey merak ediliyor: Mesut Yılmaz güvenoyu almayı başarabilecek mi?
Bu soruların altında Mesut Yılmaz’ın bir siyasetçi olarak yetenekleri konusunda duyulan kuşkular yatıyor.
Yılmaz iki kez eline geçirdiği başbakanlığı ‘kaptıran’ adam olarak görülüyor.
Birçok kişinin Mesut Yılmaz’ın yetenekleri konusunda kuşkuya düşmelerine yol açan bu durumu ben Yılmaz’ın ‘olumlu puanı’ olarak görüyorum.
Evet Mesut Yılmaz, tıpkı Erbakan gibi davranarak Tansu Çiller’in kaynağı belirsiz serveti ile ilgili soruşturmaları hasıraltı edebilirdi ve Türkiye bir Refahyol belası ile karşılaşmazdı.
Politikayı sırf iktidara gelmek ve o makamın kişiye ya da partisine kazandıracağı avantajları kullanmak olarak görenlerin Yılmaz’ı bu ‘basiretsiz’ davranışı nedeniyle suçlamalarını da doğal karşılıyorum.
Ama düşünülmesi gereken konu hangisinin daha ahlaki bir davranış olduğu.
Belli ilkeleri olan ve bu ilkelerini birkaç ay, birkaç yıl daha koltukta oturabilmek için feda etmeyen bir politikacının ‘yeteneksiz’ diye suçlanmasını haksızlık olarak görüyorum.
Ancak benim gibi düşünenlerin sayısının bir hayli az olduğunun da farkındayım. Elbette Mesut Yılmaz ve yakın çalışma arkadaşları da bunun farkında. Bu nedenle bugün başlayacak pazarlıklar süresince Mesut Yılmaz’ın en büyük dezavantajı bu genel kanının yaratacağı stres olacak.
Yılmaz, Türk politikasının kendisinden istediği kıvraklığı gösterebilmek ve ‘bu kez de beceremedi’ yargısından kurtulmak için elinden gelen her şeyi yapacak.
Sınavda terleyecek bir diğer lider de Deniz Baykal.
Baykal’ın tavrını belirleyecek olan temel ‘aktör “Refah’a iktidar yolunu yeniden açan adam’ olması durumu.
Baykal, kabul edilmesi güç şartlar ileri sürerek Çiller’in başbakanlığına ve Refah’ın iktidar ortaklığına yol açan adam görüntüsü vermek istemeyecek.
Görüşmeler sırasında bu suçlama ile karşılaşma tehlikesi de Baykal’ın temel stresini oluşturacak.
Ecevit de ‘uzlaşmaz lider’ görüntüsünün kendisine verdiği dezavantajla görüşmelere giriyor.
Bütün bu olumsuz faktörlerin bir araya gelmesinin hükümet sorununun tahmin edilenden de kolay çözülmesini sağlayacağını düşünüyorum.
Dünyanın en büyük mikro işlemci üreticisi olan İntel şirketinin genel müdürü Andrew S. Grove ‘Yalnızca Paranoidler Ayakta Kalır’ isimli kitabında şirketlerin zaman zaman karşılaştıkları stratejik dönüm noktalarında yöneticilerin nasıl davranmaları gerektiğini anlatıyor. Hızlı, güçlü ve kararlı yöneticilerin sektörlerindeki stratejik dönüş noktalarını zamanında kavradıklarını ve değişim dalgası gelmeden kendilerini yenilemeyi başaranların ayakta kaldıklarını yazıyor.
Bugünkü Türk siyasetinin de hızla bir stratejik dönüm noktasına yaklaştığını görüyorum.
Eskinin politik alışkanlıklarını terk edebilen, kendi küçük çıkarlarını feda edebilen yöneticilerin ve partilerin gelecekte ayakta kalabileceklerine inanıyorum.
Bugünden itibaren başlayan sınavın, Mesut Yılmaz’ın yeteneklerini ölçecek gibi görünse de aslında bir bütün olarak Türk siyasetinin geleceğini belirleyecek önemde olduğunu düşünüyorum.
