Uğur Dündar’ı Türkiye sınırları içinde yaşayıp da tanımayan bir kimse kaldı mı? Neredeyse 25 yıldır aynı ‘fresh’ görüntüsü ve aynı dünya görüşüyle hangi kanalda olursa olsun rating listelerinin baş sıralarındaki yerini korumayı biliyor.
Dündar’ın geride bıraktığımız yıllar içinde sayılarını kimsenin hatırlamayacağı kadar çok rakibi çıktı. Hatta bir bölümünün ismini bile artık hatırlayabilen yok. Ama ilginçtir Uğur Dündar’ı geçmeyi başarana rastlayamadık.
Hafta başında televizyon kanalları arasında zaplayıp, aynı anda birden fazla programı izlemeye çalışırken Uğur Dündar’ı diğerlerinden farklı kılan en anlamlı özelliği bulduğumu sanıyorum.
Uğur Dündar, önemli bir meslek sırrını ifşa ettiğim için bana kızar mı, bilemiyorum. Ama bu mesleğe girmeyi ya da şu veya bu sebeple girdikleri bu meslekte barınmayı düşünenler varsa onların bu yazıyı dikkatle okumalarını öneriyorum.
Dündar, programı için kamera karşısına geçip de konuştuğu hiç kimseye ‘sosyal durumuna göre’ davranmıyor. Programına katılan kim olursa olsun onlarla belirli bir saygı mesafesi içinde kalmaya gayret ediyor.
Onun için en azılı katille, saygın bir yurttaş arasında bu açıdan bir fark yok. Hitap tarzına bakarak programa katılan konuğun kimliği hakkında bir fikir edinemezsiniz. Herkese ‘siz’ demeye özen gösteriyor, hatta canını almaya hazır düşmanlarına bile ‘efendim’ demekten çekinmiyor.
Rakipleri ise pek öyle değil. Onların hitap tarzlarından, ekrana bakmaya bile gerek kalmadan kiminle konuştuklarını anlayabilirsiniz.
Karşılarındaki insan onlara göre ‘alt’ sınıflardan biriyse ona mutlaka ‘sen’ diyorlar. Sorularını soruşlarındaki tarzlarından o konuğu aşağılayıp aşağılamadıklarını kolayca anlayabilirsiniz. Hatta bazen sorulan sorulardaki seviyesizliğe kızıp, televizyonunuzu kırmayı bile düşündüğünüzden eminim.
Dündar, ayrıca sırf rating olsun diye küçücük çocukları saatlerce kamera karşısında sorguya da çekmiyor. İnsanların çok özel hayatlarına saygılı davranıyor. Gazeteci ile haberin konusu arasında olması gereken mesafeyi her zaman korumaya özen gösteriyor.
Ve en önemlisi programına aldığı insanlara gösterdiği saygının, aslında kendi seyircisine gösterilmiş bir saygı olduğunu hiç, ama hiç unutmuyor.
