MİLLİYET

Seyirci maça neden gelsin?

 Bütün bir haftayı holiganlık tartışmalarıyla geçirdikten sonra hafta sonundaki maçlardaki boş tribünleri görünce ne hissettiniz?

Doğrusunu isterseniz boş tribünlerin kötü bir görüntü olduğunu düşünüyorum. Oynayana ne kadar zevk veriyor bu görüntü bilemiyorum ama bir seyirci olarak ben hiç zevk alamıyorum boş bir statta.
Eğer holigan çetelerinin ayakları maçlardan gerçekten kesilecekse “boş tribünler” sorununu çözmek gerekecek.
Bir dönem Fenerbahçe’de de oynayan kaleci Harald “Toni” Schumacher yıllar önce yazdığı “Başlama Düdüğü” (Ampfif) isimli kitabında bu soruna dikkat çekmişti.
Sorunun temelini oluşturan şey, futbol oynanan stadyumların seyircilerine neler sunup, neler sunmadığıyla ilgili..
Stadyumlara iki tip seyirci gidiyor:
Birisi bugün “holigan” diye nitelediğimiz ve büyük ölçüde kulüpler tarafından beslenen çeteler..
İkinci grupta da futbolu seyirlik bir zevk olarak gören, topluca eğlenmekten hoşlanan ve tuttuğu takım kazanınca sevinip, kaybedince üzülen ama bunu dünyanın sonu olarak da görmeyen seyirciler var..
Birinci gruptaki seyircileri uzaklaştırınca, statların boş kalmamasını sağlayacak olan şey, ikinci gruptakilerin sayısını artırmak.
İkinci gruptaki normal seyircileri artırmak için de insanların ailece statlara gelebilmesinin zeminini yaratmanız gerekiyor.
Statlarımızın bugünkü fiziki yapılarının bu tür bir seyirciyi tribünlere çekebilmek için yeterli olmadığı da çok açık.
Statlarda satılan yiyeceklerin ne kadar sağlıklı olduğu birinci sorun.
Bir diğer sorun, bugün birçok stadımızın tribünlerinde “kadınlar tuvaleti” bile yok. Erkeklerin kullanmak zorunda kaldıklarına da “tuvalet” diyebilmek ne kadar mümkün?
Schumacher kitabında stadyumların inşa edilirken bir “eğlence parkı” niteliğinde tasarlanmaları gerektiğini söylüyordu:
Münih Olimpiyat Stadı’nın içinde yer aldığına benzer bir park ortamı, temiz ve ucuz yeme – içme olanağının sağlanması, insanların doğal ihtiyaçlarını kolayca giderebilmelerine olanak sağlanması ve rahatça oturup maç seyredebilecekleri temiz tribün koltukları..
Türkiye’deki statların neredeyse tümünde maç seyrettim. Şükrü Saracoğlu dışındaki statların durumu gerçekten içler acısı. Nitekim seyirci profiline bakıldığında en çok kadın ve çocuk seyirci de o stada gidiyor.
Tribünleri çetelerden ilelebet temizleyecek işlerin başında medeni stat ortamları yaratmak geliyor.
Galatasaray, Seyrantepe projesine kaynak yaratmayı başarabilirse sorunun bu boyutunu da düşünmeli…

Ayakta maç izlemek

Ankaragücü – Galatasaray maçını televizyondan izledim. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in böyle bir ortamda maça giderek bir mesaj vermeye çalışması da hoşuma gitti, kendisini kutluyorum. Ancak dikkatimi çeken bir şey var: Kameralar zaman zaman Şahin’i de görüntüledi. Ekrana geldiklerinde Şahin ve yanındakilerin ayakta durduklarını gördüm.
Maçı televizyondan izlediğim ve görünenle yetinmek zorunda kaldığım için maçın tümünü ayakta izleyip izlemediklerini bilemiyorum. Ama şunu hatırlatmakta yarar görüyorum: FIFA ve UEFA, seyircilerin maçları ayakta izlemelerinin saldırganlığı artırdığına, ayakta maç izleyen seyircinin kolayca kışkırtılabildiğine inanıyor ve herkesin koltuğunda oturmasını öneriyor!

Nasıl arama yapacağız?

Bu hafta statlara giden tüm seyirciler didik didik arandı. Bu uygulama seyircinin kapılarda eziyet çekmesine yol açtı. Yakında stat kapılarına “x – ray” cihazları konulacağını duydum.
Avrupa’da çok statta maç izledim. Hiçbirinde “x – ray” taramasına tanık olmadım. FIFA ve UEFA da bu tür bir aramadan söz etmiyor.
Vur deyince öldürme alışkanlığındaki bürokrasimizin dünyada stat güvenliğinin nasıl sağlandığını öğrenmeye de ihtiyacı var gibi geliyor bana.