MİLLİYET

Biraz daha soğukkanlı olmanın zamanıdır şimdi

  Bir haftadır yurtdışındaydım. Her zaman aynı şeyi söylüyorum. Türkiye, bir Brezilya dizisini andırıyor. Diziyi seyretmeyi bıraktıktan sonra, herhangi bir yerinden yeniden izlemeye başladığınızda hiçbir şeyi kaçırmadığınızı görüyorsunuz..
Türkiye aynen böyle bir Brezilya dizisi gibi..

Bir hafta sonra uçağa binip Türk gazetelerini elime ilk aldığımda hissettiğim şey yine buydu.
Bir sonuca varması mümkün olmayan aynı kısır tartışmalar, aynı gevezelikler, aynı sorunlar..

Aynı düzey(sizlik)de
Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim sonuçlarının kesin olduğuna ilişkin olarak verdiği kararın ardından yazılıp çizilenler de böyle.. Irak’a asker gönderilmesi ile ilgili tartışmalar da..
Ve eminim bugün – yarın gazetelerde İsrail’in Suriye’deki bir Filistin hedefini bombalaması ile ilgili olarak yapılacak tartışmalar da aynı düzeyde sürecek..
Yoksa düzeysizlikte mi demeliydim?
Türkiye, çok önemli bir kavşaktan geçiyor.
Bir yandan Irak’ta istikrarın sağlanması konusu var. Buna bağlı olarak PKK-KADEK faaliyetlerinin nasıl kontrol altına alınacağı.. Öte yanda Ortadoğu’da her geçen gün yayılma eğilimine giren çatışmalar.. Kıbrıs sorunu çözüm bekliyor.. Üniversitelerin geleceği.. Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları.. Artık olumlu sonuçları görülmeye başlanan ekonomik programın sürdürülebilirliğinin sağlanması.. Ekonomik göstergelerdeki düzelmenin vatandaşa yansıtılabilmesi..

Biraz sakin olmak şart
Listeyi uzatmak mümkün elbette ama bunlar, her biri neredeyse benzer önemde ve acil sorunlar olarak karşımızda duruyor.
Artık biraz daha soğukkanlı olmalıyız diye düşünüyorum.
Söyleyeceğimiz sözlerin “karşı taraf”tan da duyulması için bu gerekli..

Ses tonumuzu alçaltarak
Aynı şekilde “karşı taraf” diye gördüğümüz insanların ne söylediğini duyabilmemiz için de sesimizin tonunu biraz düşürmeliyiz gibi geliyor bana..
Her karşı görüş sahibinin “vatan haini”, “demokrasi düşmanı”, “takiyeci” olmayabileceğini unutmamalıyız..
Böyle insanlar elbette olabilirler.. Dünyanın başka yerlerinde de vardılar, burada da olabilirler.. Ama bunların sayısının zannettiğimiz kadar çok olmadığından da kuşku duymamalıyız.

Son sözü ilk söyleyince..
Yurda dönüşte okuduğum gazetelere yansıyan haberlere, demeçlere, köşe yazarlarının yorumlarına bakınca asıl sorunumuzun bu olduğunu düşünüyorum:
Kimseye güvenmemek, ancak çok düşünüldükten sonra söylenebilecek sözleri ağzımızı ilk açtığımızda söyleyivermek..
Bu, bizi ister istemez yanlış bir gündeme saplantılı hale getiriyor.
Sayısal olarak azınlıkta olan, aşırı uçlardaki görüşlerin yarattığı gündemlerin esiri haline geliyoruz.

Tuzağa düşmemeliyiz
Tıpkı Filistin sorunundaki tarafların, bir avuç teröristin ve Siyonistin belirlediği gündemin esiri olmaları gibi..
İsrail’deki şahinler de, Filistin’deki terör odakları da birbirlerine karşıymış gibi görünseler de aynı amaca hizmet ediyorlar.
Yarattıkları şiddetin gürültüsünün, bölgedeki bütün barışçı güçlerin sesini bastırmasını zevkle izliyorlar, buna eminim..
Benzeri bir tuzağa burada bizler düşmemeliyiz.
Birbirimizi dinlemeye ve ne söylendiğini anlamaya ihtiyacımız var.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ancak böyle anlayabiliriz.