Hanım okuyucularımdan aldığım e – postalarda, sıksık, erkeklerin vurdumduymazlığından, kabalığından, yeterince hassas ve özenli olmamalarından şikâyet edildiğine tanık oluyorum.
Bir arkadaşımın annesi de vaktiyle şöyle demişti: “Anadolu erkeğininin iyisi 30 yılda adam olur. Kötüsü için 40 – 50 yıl gerekir. Sonunda adam olurlar ama kadınlarda da artık hal kalmamış olur.” 
Bir erkek olduğum için kadınların tam olarak neden şikâyet ettiklerini her zaman anlayabildiğimi de söylemem elbette olanak dışı..
Bunu bilebilsem “ermiş” katına çıkardım herhalde..
Canlılar aleminde erkeklerle bir alışverişi olmayan dişiler de var. 
Birisi “Amazon molisi” adı verilen bir minik balık cinsi.. Poeciliopsis adını taşıyan bir cins “dişli sazan” da öyle.. Kamçı kuyruklu çöl kertenkelesi de..
Bunlar “gynogen” yaratıklar. Yani kendi kendilerini klonlayarak ürüyorlar. “Poeciliopsis” ve “kamçı kuyruklu çöl kertenkelesi”nin erkeklerle hiç işi yok. Ancak “Amazon molisi” gynogen olmasına rağmen, kendilerine benzeyen iki balık türünün erkekleriyle de ilişkiye giriyor. Bu klonlanma işleminin başlaması için gerekli bir eylem, o kadar… Erkeğin DNA’sı hiçbir şekilde yumurtalara geçmiyor, yavrular annenin birebir kopyası oluyorlar. 
Çapkınlar niçin cazip?
İnsanların aksine hayvanlar âleminin erkekleri, dişilerle ilişkilerinde sadece üremek ile ilgililer. Bu yüzden “Amazon molisi” ile ilişkiye giren iki balık türünün erkeklerinin bu işi neden yaptıklarını anlamak biraz güç. Bilim adamlarının tahminlerine göre bunun nedeni, “Amazon molisi” ile ilişkiye giren erkek balıkların, kendi türlerindeki öteki dişilere daha cazip geliyor olmalarıymış. 
Acaba, insanlar âleminin çapkın erkeklerinin, bu özellikleri bilindiği halde kadınların çoğuna cazip geliyor olmasının nedeni, Amazon’un çamurlu sularındaki bu garip aşk üçgenleriyle açıklanabilir mi? Kim bilir?
Sonuç olarak görüldüğü gibi erkeklere ihtiyacı olmayan dişiler sadece “garip yaratıklar” kategorisine girebiliyorlar.
Canlılar âleminin tümünde erkekler nasıl kadınlar olmadan yaşayamıyorlarsa, kadınlar da erkekler olmadan yaşayamıyorlar. 
Sorun, doğru kadını ya da doğru erkeği bulabilmek sorunu esasen.
Peki bunu bulmak o kadar kolay mı?
Şikâyetlerin yoğunluğuna bakacak olursak o kadar da kolay bir iş değil bu.. Hatta bezgin bir ifadeyle “artık doğru erkeği aramaktan vazgeçtiğini” söyleyenler de çoğunlukta.. 
Ama Bestami’nin söylediği sözü de akıldan çıkarmamak gerek: “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar da sadece arayanlardır.”
İçinizdeki ‘şiiri’ arayın
Bu söz bana bir başka ünlü sözü hatırlatıyor. 
Yanlış hatırlama ihtimalim küçük de olsa var ama sanırım Arthur Rimbaud bu sözün sahibi.
Rimbaud, çok küçük yaşta yazdığı şiirleri bir yayıncıya veriyor ve kitap olarak yayımlanmasını istiyor. Yayıncı şiirleri okuduktan sonra Rimbaud’ya şöyle söylüyor: “Bu okuduklarımın içinde tek bir satır bile şiir göremedim.” 
Rimbaud’nun yanıtı, öfkesini de yansıtıyor:
“İçinizde olmayan şiiri, hiçbir yerde bulamazsınız..”
Kadın – erkek ilişkilerinde de geçerli olabilecek bir söz gibi geliyor bu bana..
Eğer sevdiğinizi düşündüğünüz kadın ya da erkeğin içinde olmayan bir “şiiri” arıyorsanız, çabanız boşuna demektir, ne kadar ararsanız arayın bulamazsınız.. 
Öte yandan bir “şiir” buluyorsanız da bu aslında sizin kendi içinizdeki şiirden başka bir şey de değildir.
Erkekler de kadınlar da, tercihleriyle aslında kendi kişiliklerini ortaya koyarlar diye yazmıştım daha önce, Gasset’den esinlenerek.. 
Doğru erkeği ya da kadını bir türlü bulamadığından yakınanlar bu nedenle bir kez durup kendilerine de bir bakmalılar..
“Acaba ben doğru kişi miyim?” diye..
