Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Play it again, Sam!

 İtiraf ediyorum, bunu da yaptım. Celine Dion’un plastik sesini üç dakika boyunca dinledim. Bu da yetmedi arabada giderken “I’ll be waiting for you”yu (‘Bekliyor olacağım’ diye çeviriyorum) avaz avaz söyledim.

Kendi kulağımdan bu işkenceye katlanmasını beklediğim için özür dilemek istiyorum. Elbette Celine Dion’un on binlerce hayranından da özür dilemeliyim. Ama onların da beni mazur göreceklerine inanıyorum. Kanada’dan doğru dürüst şarkıcı çıkmıyor olması kimsenin suçu değil, hele benim hiç değil!.. Ayrıca bu şarkının o plastik sese rağmen milyonlarca insanın içinde neleri kıpırdattığının da gayet iyi farkındayım.

Yarım kalmış aşkın tadı
Bugün aslında sinema tarihinin en çok bilinen repliğinin bende çağrıştırdıkları üzerine yazacaktım. Hafta başında böyle planlamıştım. Ama I’ll be waiting for you’yu dinlerken fark ettim ki o replikle, bu şarkı sanki aynı paranın iki ayrı yüzü gibiydi: Yazı tura…
Sinema tarihinin en ünlü repliği hiç kuşkusuz Humphrey Bogart’ın Kazablanka’da söylediği bir cümleydi: Play it again, Sam! (Bir daha çal, Sam) Woody Allen bu isimle bir film bile yapmıştı…
Ingrid Bergman, Bogart’ın işlettiği kulübe gelmiş ve piyanist Sam’den “As time goes by”ı (‘Zaman geçerken’ diye çeviriyorum) çalmasını istemişti. Yarım kalmış bir aşkı hatırlattığından, şarkının kulübünde de çalınmasını yasaklayan Bogart hışımla odasından çıkıp ‘büyülü güzel’ Bergman’ı görünce durmuş ve şöyle düşünmüştü: O dayanıyorsa, ben de dayanabilirim!
Sonra, zamanın bütün kadınlarının kendisine âşık olmasını sağlayan ve eski bir kazanın izini taşıyan üst dudağı ile alt dudağının kenarına sıkıştırdığı sigarasından derin bir nefes çektikten sonra şarkının bitmesini beklemiş ve konuşmuştu: Bir daha çal, Sam!
Hatırlanması daha kolay olduğu için mi yoksa kararlı bir cümle olduğu için mi bilmiyorum; bu replik, kendisinden öncekinin hakkını yemiş bulunuyor. Bence kilit cümle “O dayanıyorsa, ben de dayanabilirimödi ve kimse bugün hatırlamasa da milyonlarca örneğini bulabileceğimiz yarım kalmış aşkların insanın damağında bıraktığı kekrek tadı taşıyordu.

Hatırlıyorum, öyleyse varım
Yaşanmış, bitmiş ilişkileri kimse hatırlamaz. Çoğunluk zaten hatırlamak bile istemez. Bitişe neden olan olaylar, sözler, davranışlar çoğu zaman yaşanmış güzellikleri de unutturmaya yeter.
Bitmiş bir ilişkinin gerçekten ‘bitmiş’ olduğunu gösteren tek şey budur aslında. Eğer aksi oluyorsa o ilişki yarım kalmış demektir. Daha yaşanacak şeyler yaşanmamış, söylenecek tüm sözler söylenmemiş, verilecek tüm öpücükler verilmemiş demektir.
Yarım kalmış aşkı insan kafasından bir türlü atamaz. Birlikte gidilen yerler, paylaşılan zamanlar ve en çok da birlikte söylenen şarkılar…
Bunlar insana hep acı verir. Iskalanmış bir yaşamın, kıyısından dönülmüş bir mutluluğun işaretleridir bunlar… Tıpkı bir şeyi unutmamak için ters ele takılan yüzük gibi, parmağa bağlanan bir iplik gibi… O insanlar hep giden sevgilinin bir gün döneceğini ümit ederler. ‘Beklemek’ tutunulacak tek daldır. Pasiftir; “Ne zaman istersen gel” ve aktiftir; “Burada olacağım”…
Çoğu zaman giden hiç gelmez… Geldiğinde de, Bogart gibi insanın kendi dayanma gücünü sınamasına yol açar.
Bir yıl daha geçip gidiyor işte… Eğer yürek burukluğuyla da olsa hatırlayacağınız bir şeyler olduysa bu yıl sizin için iyi geçmiş demektir… Olmadıysa da önünüzde bir koca yıl daha var, bari bunu değerlendirin diye yazdım bu yazıyı..
Mutlu yıllar!