MİLLİYET

Doğru pratik doğru teori gerektirir

  “G önüllü katılımla borç yükünün azaltılarak, ekonomik sıkıntının aşılması projesi”ni eleştiren bir yazı yazmıştım dün. Bugün mecburen devam ediyoruz.

Başbakan, bu projeyi eleştirenler ile ilgili bir açıklama yaptı ve “devlet – millet kaynaşmasını bilmeyenler bunu eleştirmeye başladılar” dedi. “Daha öğrenecekleri çok şey var. Hayat teori değildir, hayat pratiktir” diye de ekledi..
Bunun tipik doğulu – taşralı bir açıklama olduğunu düşünüyorum.
Bilginin değersiz olduğuna inanan, eğitimin önemini küçümseyen, yaşama el yordamıyla hâkim olmaya çalışan tipik bir “taşralı” yaklaşımı..
“Teori” diye küçümsenilen görüşlerin, yaşamın içinde defalarca sınanan ve bu sınamalardan süzülen bilgilerin üzerine inşa edildiğinden haberi olmayanların yapacağı türden bir savunma..
Başbakan’ın dünkü konuşmasında bu konuya ayırdığı cümleler içinde bence en elle tutulur olanı şu: “Ne biz böyle bir kampanya başlattık, ne de böyle bir şey düşünüyoruz!”
Peki bu konu durduk yerde nasıl ortaya çıktı? Bakanların gözyaşları içinde dinlediği mektup, Ali Babacan’a verilen talimatlar ve başkanlığında kurulan komisyon neydi?

Borcu borçla ödemek
Önce sistemi iyi kavramalıyız: Hazine, borçlarını günün koşullarına göre tekrar borç alarak ödüyor.
Hazine’ye borç olarak verilen bu paranın nereden geldiği belli: Halkın bankalara yatırılan küçük tasarrufları ya da elindeki parasını ticarete ya da sanayiye yatırmak yerine faiz geliriyle geçinmek için kullanan yatırımcıların sermayeleri..
Herhangi bir nedenle bu “toplam parada” meydana gelebilecek azalma, Hazine’nin borçlarını geri ödemek için yeniden borçlanmasını zorlaştırır. Bu zorlaşma faizlerin yükselmesine, borç miktarının da böylece daha da yükselmesine yol açar.
Bu para nasıl azalır? Ek vergilerle, servet üzerinden alınması düşünülen vergilerle ya da başka yatırım araçlarının daha cazip hale gelmesiyle.. Savaş için uzun vadeli ve daha yüksek faizli yeni bir yatırım aracının ortaya çıkması da benzer bir sonuç yaratır.
Bundan daha da kötüsü, işlerin giderek bozulacağına olan inancın yaygınlaşmasıdır. Bu inanç yaygınlaşırsa Hazine yeni borç bulmak için hiç hesapta olmayan faizler ödemek zorunda kalır.
Hükümetin son haftalardaki genel havası ne yazık ki bu inancı körüklüyor. Hiçbir iktisadi geçerliliği olmayan fikirleri incelemek için Hazine bakanı gibi aslında çok meşgul olması gereken bir insanın başkanlığında komisyonlar kuruluyor.. Bu tür “Porof. Zihni Sinir Proceleri”nin ciddiye alındığının görülmesi, işlerin düzelebileceğine, ekonomiyi yöneten kadroların meselelere hâkimiyetine olan inancı azaltır.

Borç fantezi kaldırmaz
İç ve dış borçlarımızın toplamı 220 milyar doları buluyor. Türkiye’nin bu yıl ödenmesi gereken borçlarının toplamı ana para ve faizlerle birlikte yaklaşık 90 milyar dolar tutarında. Bunun yaklaşık 11 milyar doları dış borç, gerisi iç borç..
Borcun büyüklüğü, sorunun da ciddiyetle ele alınmasını zorunlu kılacak düzeyde.. Fantezilere, boş laflara, mahalle kahvesi çözümlerine vakit harcanmamasını gerektirecek kadar ciddi bir miktar..
Bu parayı bir yılda tümüyle ödeyip, temize çıkmamız mümkün olamayacağına göre yeniden borçlanma yapılacak demektir. Türkiye’de yaşayıp, Hazine’ye 80 küsur milyar dolar borç veren insanlar, paralarını alıp bir yerlere gidemeyeceklerine göre bu parayı borç olarak yeniden Hazine’ye verebilirler. Borcun, borçla çevrilmesi budur. Bu insanların bu borcu vermeye razı olmaları için birincisi faizleri yeterli bulmaları gerekir, ikincisi Türkiye’de zaman içinde işlerin düzeleceğine olan inançlarına bağlıdır.
Borcun miktarını azaltacak şey ise yaratılacak güven ortamıyla faizleri düşürmek ve kamu kesiminin topladığı vergiyi ve borçları ıvır – zıvır projelerle saçıp savurmamasını sağlamaktır.
Başbakan’ın “teoriyi” ciddiye alması gerekiyor.. Yoksa “pratiğin” ona vereceği dersin ücretini, bizler ödemek zorunda kalırız.. Bu da yeni bir yoksullaşma dalgası demektir..