Seçimin tamamlanmasının ardından 24 saat geçmeden üç parti liderinin de görevlerini bırakacaklarını açıklamalarını dinleyenler, başlıktaki hüküm cümlesini “yersiz”, hatta “yanlış” bulabilirler.
İlk bakışta öyle görünüyor elbette… Ancak kişisel görüşüm şu ki, bu “bırakma” kararının yürürlüğe konma biçimi, içinde aynı zamanda bir “bırakmama” opsiyonunu da barındırıyor.
Konuyu biraz açarsam, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak…
‘Gideceğim ama…’
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, seçime üç gün kala siyaseti bırakacağını açıklayan ilk lider olmuştu. Fikret Bila’ya yaptığı açıklamada partisinin il kongrelerinin tamamlanmasının ardından toplanacak ilk Kurultay’da görevinden ayrılacağını söylemişti.
DSP’de bu sürecin yaklaşık bir yıllık bir zaman gerektirdiği biliniyor.
Seçim gecesi daha sonuçlar kesinleşmeden benzeri bir açıklamayı Devlet Bahçeli de yaptı. Bahçeli’nin açıklamasında da kısa bir süre içinde olağanüstü bir kongre toplanacağı ve bu kongrede kendisinin de aday olmayacağı belirtildi.
Bunun ne kadar bir zaman alacağını henüz bilemiyoruz.
Dün sabah Tansu Çiller de olağanüstü bir kongre toplayacağını ve DYP Genel Başkanlığı’nı bırakacağını açıkladı. Bu girişimin iki ile altı ay arasında bir süre gerektirdiği öngörülüyor.
Dün öğle saatlerinde de Mesut Yılmaz kendisinden bekleneni yaptı. Aktif siyaseti bıraktığını, partisinin olağanüstü bir kongre toplayacağını ve görevinden ayrılacağını açıkladı.
‘Benden sonra kim?’
Dört açıklamanın da ortak yönü liderlerin toplanacak ilk olağanüstü kongrelere kadar görevde kalacaklarıdır.
Bunu bir tek şekilde yorumlayabiliyorum: Dört lider de, kendisinden sonra şekillenecek parti içi yeni iktidar düzeninde söz sahibi olmak istiyorlar.
Daha açığı, kendilerinden sonra partiyi devredecekleri kişinin seçiminde söz sahibi olmak istiyorlar…
Bu bana 1987 yılında Ecevit’in “aktif politikayı” bıraktığını açıklamasını ve ardından eşini Genel Başkan seçtirmesini anımsatıyor. Sonra da “örgütün ısrarlarına dayanılamayarak geri alınan” genel başkanlık görevini…
Eğer, dört lider de kendisinden sonrasının şekillenmesinde söz sahibi olmak istemiyor olsalardı, yerlerini partide kendilerinden sonra gelene bırakıp bugünden itibaren çekilebilirlerdi.
Kendilerini çok ciddiye alıyorlar
Partiyi bırakabilecek herhangi birisinin olmadığı gibi bir gerekçe de kabul edilemez. Sonuç olarak o partilerde bakanlık gibi son derece ciddi işlerin emanet edildiği kişiler de var ve bu kişilere bakanlık emanet edilebiliyorsa, geçici bir süre için neden Genel Başkan vekilliği emanet edilemesin?
İstifa, tanımı gereği tek taraflı bir müessesedir. Sadece istifa mekutubunun altında imzası olanı bağlar. Kamu görevinin aksatılmaması gibi bir özel durum bu liderler için geçerli olmadığına göre, istifanın kabulünü beklemek de gerekmez, “Yerime birisi bulunana kadar buradayım” anlamına gelecek girişimler de anlamsızdır.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Seçim sonuçları, seçimden önce herkesin bildiği bir gerçeğin liderler tarafından görülmesini de sağladı.. Ama kendilerini hâlâ o kadar önemsiyorlar ve hâlâ o kadar çok ciddiye alıyorlar ki, doğru dürüst bırakıp gitmeyi bile başaramıyorlar…
