Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının, vatandaşların kişilik haklarına tecavüz konusunda hiç hassas olmadıklarını biliyorduk. Dün bir şeyi daha öğrendik. Vatandaşların kişilik haklarını korumakla görevli kurumlar, kendi mensuplarına karşı da aynı vurdumduymazlık içindeler…
DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’in kamuoyunda düşürüldüğü durumdan söz ediyorum.
Olay eskiye dayanıyor. Bir kadınla, bir erkeğin kamuya açık olmayan özel bir alanda gizlice çekilmiş video kasetleri ortaya çıkmış ve videodaki erkeğin savcı Nuh Mete Yüksel olduğu iddia edilmişti. 
Sonunda inceleme tamamlanmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Savcı Yüksel’i bu görüntüler nedeniyle “kınamış”… Bunun üzerine Yüksel, DGM’deki görevinden ayrılmayı talep etmiş ve Ankara Savcılığı’na atanmış. 
Herkesi ilgilendirmez
Olayın içeriğini tartışalım önce: Savcı Yüksel’in bir kadınla bir otel odasında ne yaptığı sadece kendisini ve eşini ilgilendirir. Kamuoyu bu durumun bir tarafı değil. HSYK da değil… Eğer bu ilişki, savcılık göreviyle bağdaşmayacak bir yön içeriyorsa (yani paralı fuhuştan söz edilebiliyorsa, savcı bu ilişki için makamının olanaklarından yararlandıysa vs.) durum elbette farklı. O takdirde HSYK, olayı kendi kurallarına göre değerlendirip cezalandırabilir… 
Kim ve neden?
Ancak bu olayın bu kadar basit bir çerçeve içinde değerlendirilmemesi lazım. Olay şu: Kim olduğunu bilmediğimiz birileri bir kadını ayarlıyor, otelle anlaşıyor ve savcının görüntülerini kaydediyor… 
Önce bunun kim tarafından yapıldığını öğrenmemiz gerek. Sonra da neden yapıldığını… Görüntüdeki kişi Yüksel’in kendisi olmasa bile bunları öğrenmek zorundayız.
Belli ki Savcı Yüksel, DGM’de yaptığı görev sırasında birilerini rahatsız etmiş. O birileri de ya şantaj amacıyla ya da Yüksel’i o görevden uzaklaştırabilmek için böyle bir tezgâh kurmuş. 
Araştırmak gerekmez mi?
Dün arkadaşlarımız araştırdı, bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmış değil. Soruşturma bu yönde derinleştirilmediği halde Savcı’ya ceza verilmiş. Bunun kabul edilebilir bir şey olmadığını düşünüyorum. 
Soruşturmayı yapmakla görevli olanlar, bu görevi ihmallerine gerekçe olarak Savcı’nın görüntülerin kendisine ait olmadığını söylediğini ileri sürüyorlar. Öyle bile olsa bu benzerlikten yararlanarak Savcı’yı işini yapamaz hale getirmeyi kimin planladığını, bundan kimin yarar sağladığını araştırmak gerekmiyor mu? 
Suçlu değil kurban
Unsurları eksik bile olsa bu bir şantaj ve tehdit değil mi?
Her şey bir yana, Türkiye Cumhuriyeti yasaları, iki herhangi insanın, özel bir alandaki özel görüntülerini kaydetmenin ve bunu dağıtmanın suç olduğunu söylemiyor mu? İsteyen herkes, insanların yatak odasına kamera sokup, görüntüleri kaydedip, bunları eş dost arasında bile olsa seyredebilir mi? 
Savcı Nuh Mete Yüksel bu “suç”un faili değil, kurbanıdır ve bu suçu kimin işlediğini bulmak Türkiye Cumhuriyeti savcılarının ve emniyetinin görevidir.
Bir araştırın bakalım: Nuh Mete Yüksel savcılık görevini yerine getirirken kimleri huzursuz ve rahatsız etti? Kimler artık onun bu savcılık işini yapmamasını sağlamak istiyor? 
DGM dosyalarında yapılacak küçük bir araştırma bu suçun muhtemel faillerinin kim olduğu hakkında da hepimize fikir verecektir.
