Milano'ya tarih yazmaya gidiyoruz
İnsan hayatında öyle günler vardır ki, onların sadece yaşamak bile kendi başına bir değer taşır. Sonunda ne olduğu, başınıza ne geldiği hiç, ama hiç önemli değildir. Yaşadığınız şey tek başına anlamlı, tek başına önemlidir. Dün İstanbul’da işte böyle bir günü daha yaşadım.
Yalnızca ben mi? Salondaki binlerce seyirci ve televizyon başındaki milyonlarca Türk aynı duygular içindeydik.
Dün oynanan oyun, sıradan bir basketbol maçı olsaydı, kimin nasıl oynadığını, kimin nerede hata yaptığını, koçların oyundaki rollerinin ne olduğunu tartışmanın bir anlamı olabilirdi.
Ama dün öyle bir maç oynandı ki, emin olun bunların hiç birinin bir değeri yok.
Nefeslerimizi tutarak izlediğimiz bu maçta yaşadıklarımız bize yeter.
Onun için bu yazı klasik bir basketbol kritiği olmayacak.
Dün Efes Pilsen iki ayrı kişilikli bir insan gibiydi.
Birincisi duygusal, ölçülü, mütevazı, soğukkanlı bir portre çiziyordu.
Bu portrenin maça hakim olduğu dakikalar Efes’in kolay sayı bulduğu, ribauntları topladığı, kişisel yeteneklerle takım oyunu gereklerinin birleştiği anlardı.
Birinci devrede farkı bir ara on sayıya kadar çıkaran, devreyi sekiz sayı önde bitiren bu kişilikti. Maçın son dört dakikasından sonra yeniden ortaya çıkan bu kişilik, Efes’in Milano’da kazanarak bu kupayı ülkemize taşıyacağının kanıtıydı.
İkinci kişilik saldırgan, kışkırtıcı, aceleci ve fazla cüretli bir portre çiziyordu.
Bu ikinci kişiliğin ortaya çıktığı dakikalarda, özellikle de ikinci devrenin başlarında aradaki farkın kapandığını gördük.
Çabuk kullanılan toplar, hızla yükselen fauller hep bu ikinci kişiliğin eseriydi.
Ama yukarıda da dediğim gibi, bunların hiç birinin, hiç ama hiç önemi yok.
Önemli olan dünü yaşamaktı.
Önemli olan Avrupa Kupası’nda finale çıkmak, kupaya doğru yüreğimizle, beynimizle, kaslarımızla uzanmış olmaktı.
Milano’da belki takımını bu kadar yürekten destekleyen, bir dakika bile hayal kırıklığına kapılmayan seyircimiz olmayacak. Ama orada Aydın Örs’ün ne yapacağını bilen, çalışmaya ve takım oyununa inanan koçluğu ve Efes’in on altı adamının şampiyonluğa inanmış yürekleri olacak.
Dünkü maçta fark istediğimiz kadar olmadı belki. Ama benim gönlüm Milano’da da kazanarak bu kupayı almakta.
Ben yine orada olacak ve bu zaferi yaşayacağım. Haydi Milano’ya, tarih yazmaya gidiyoruz!