HÜRRİYET

150 bin kişi neden öldü?

ARAP Birliği Zirvesi’ne katılmak için Sudan’da bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iç çatışmalar nedeniyle bir süredir dünya gündemini işgal eden Darfur’a geçti.

Bölgedeki çatışmalarda bugüne kadar 150 bin kişi öldü. 2 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.

ABD, Darfur’daki olayları bir “soykırım” olarak niteliyor. Avrupa Birliği ve değişik insan hakları kuruluşlarının ortak yargısı ise Darfur’da insanlığa karşı suçlar işlendiği yolunda.

Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, bölgeyi ziyaret eden ilk başbakan düzeyindeki yabancı devlet adamı olarak, fetvayı tekbir sesleri arasında girdiği toplantıda verdi: Darfur’da soykırım yapılmadı! Müslüman bir ülkede kavmiyetçilik ve cinayet olmaz.

Darfur’da yaşananlar, örneklerini çok yakın geçmişte de gördüğümüz “etnik arındırma”dan başka bir şey değil.

Soykırım olarak nitelemek belki çok ağır bir yargı; ama bu Darfur’daki çok ciddi insanlık suçlarını sırf Müslüman kardeşliği uğruna görmezden gelmeyi de gerektirmiyor.

Darfur’da hiçbir şey olmadıysa 150 bin kişi neden öldü, 2 milyon kişi neden göçmen kamplarında yaşıyor? Başbakan keşke bu konuşmasını yapmadan önce bunu düşünmeyi akıl edebilseydi.

Amaçları normalleşmeyi önlemek

DİYARBAKIR’da bir çatışmada öldürülen teröristlerin cenaze törenleri bahane edilerek başlayan olaylar, öteki kentlere de yayılma eğilimi gösteriyor.

Bugüne kadar Güneydoğu’da yaşanan gerilimi “demokratik temel hakların talebinden kaynaklanıyor” şeklinde açıklamak, birçok çevrede ve özellikle de Batı dünyasında genel kabul gören bir eğilimdi.

Türkiye, tarihinde görülmedik önemli demokratik açılımları gerçekleştirmişken, olayların yeniden tırmandırılmasını böyle açıklayabilmek artık mümkün değil.

Diyarbakır’dan başlayarak başka kentlerde de zaman zaman şiddete dönüşen gösteriler ortaya koyuyor ki olayların bir tek amacı var: Sıradan vatandaşları terörize ederek bölgenin normalleşmesini önlemek!

Olayların olduğu her yerdeki asıl hedeflerin işyerleri, bankalar, oteller, alışveriş merkezleri olması bir tesadüf değil.

Televizyon görüntülerinden de kolayca anlaşılabileceği gibi kitlesel bir kalkışmadan söz etmek de mümkün değil.

Kolayca tahrik edilip yönlendirilebilecek çocuk yaştaki kişiler, bütün olayların başrolünde görülüyorlar.

Şiddetin planlayıcıları ümit ediyorlar ki bu olaylara devlet daha sert bir tepki versin, hatta sıkıyönetime varan önlemler söz konusu olsun.

Böylece bir süredir Kürt meselesine eski ilgisini kaybetmiş gibi görünen Avrupa’nın yeniden işin içine çekilebileceğini hesaplıyor olmalılar.

Bu tuzağa düşmemeliyiz.

Bölgede yaşam mücadelesinden başka bir derdi olmayan sıradan vatandaşlar ile bu terör planlayıcılarını aynı kefeye koyacak her hareket, önce teröristlerin işine yarayacaktır.