Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Acaba A.K. Prt. mı yazsaydık?

ADALET ve Kalkınma Partisi’ni “AKP” diye yazıp söyleyenlerden biri de benim.

Başbakan, buna çok kızıyor ve “edepsizce” bir davranış olarak görüyor.

Türkçe yazım kılavuzlarında kısaltmaların hangi kurallara uyularak yapılacağı yazılı.

Kurum isimlerinin kısaltılmasında en yaygın uygulama, kurumun adının ilk harflerini aralarına noktalama işareti koymadan, büyük harf ile yazmaktır. TBMM, TRT, CHP yazarken yaptığımız gibi.

Özel isimlerin kısaltılmasında ise isimlerin ilk harfleri büyük olarak ve araya nokta konularak yazılır: Recep Tayyip Erdoğan’ı kısaltsaydık R.T.E. yazacaktık.

Bazı kurumlar isimlerini kısaltırken adlarındaki birkaç harfi de kullanabiliyorlar: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yazarken kullandığımız “Dz. Kuv. K.” gibi.

Bu yöntemi tercih etseydik “A.K. Prt.” diye de yazabilirdik ki sondaki üç harf iyi bir çağrışım yaratmadığı için bunu denemiyoruz.

Yani bu “edepsizlik” sayılmaz, yazım kurallarından haberdar olmak ile ilgili bir durumdur.

Adalet ve Kalkınma Partisi, adının kısaltılmışının AK Parti olmasını istiyor.

Niyeti belli: Başkaları “kara”, biz “akız” gibi bir çağrışım yaratmak.

Olabilir. Biz “ak” yazmadık diye kara olmazlar. Kendilerinin “ak” olduğunu iddia ederken gerçekten “ak” olmayabilecekleri gibi bir durumdur bu da.

Buna önce kamu vicdanı karar verir, sonra da eğer yol oraya düşerse mahkemeler.

“Edepsizlik” ise bir yazım kuralına uyanlara böyle seslenmek olsa gerektir.

Ceza tehdidi işe yaramış

YENİ Şafak yazarı Hakan Albayrak, “İsrail’e tepki göstermek faşistlik ise Başbakan Erdoğan, Davos’ta faşistin önde gideni olmuştur” deyince, yandaş medyada köşe yazmanın ne anlama geldiğini birinci elden öğrenmiş oldu.

Başbakan hatırlayacaksınız, bu konuyu eleştiren köşe yazarlarına veryansın etmişti.

Hakan Albayrak’ın buna yanıt olarak yazdığı yazı Yeni Şafak’ta yayımlanmadı.

Ancak büyük olasılıkla bir dikkatsizlik sonucu gazeteye konulmayan yazı gazetenin internet sitesinde yayına girdi.

Sonradan durum fark edilip yazı gazetenin internet sitesinden de kaldırıldı ama artık iş işten geçmiş, yazıdan da, sansürden de herkesin haberi olmuştu.

Başbakan’ın basında muhalif yazarlara ve kurumlara karşı tutumunun bir sonucu bu elbette!

Belli ki Yeni Şafak yönetimi, basın kuruluşlarına kesilen trilyonluk vergi cezalarından kendine iyi bir ders çıkarmış.

Bu cezanın vergi uygulamalarına aykırılığı biline biline kesilmiş olmasının nedeni de buydu zaten. Yoksa herkesin bildiği kanunları özel olarak görevlendirilmiş memurların bilmemesi zaten düşünülemezdi.

Hesap, gazete sahipleri üzerinde terör estirmek, bunun yaratacağı korkunun Yeni Şafak’taki sonucu vermesini beklemekti. Görüldüğü gibi sonuç alıcı bir tehdit!

Bizim bu tarafta işe yaramadı ama “yandaş medyada” işaret anlaşılmış ve uygulamaya çoktan geçilmiş.

Kral’ın hediyesine bayıldım doğrusu

ABD Başkanı Obama, İsrail’i içine almayan ilk Ortadoğu gezisinde Kahire’de önemli bir konuşma yaptı.

Aynı sözleri söyleyebilmek için Washington’dan buralara kadar gelmesine aslında gerek yoktu. Çağımız iletişim çağı ve bu konuşmadan herkesin haberi olabilirdi. Ama aynı zamanda sembollerin de önem taşıdığı bir dönemde yaşıyoruz.

Bu konuyla ilgili yorumları nasıl olsa okuyacaksınız, ben gezinin Suudi Arabistan kısmında çekilmiş bir fotoğrafa takıldım.

Kral Abdullah, çöldeki çiftliğinde Obama ile kahve içip sohbet etmiş ve krallığını gösterip şahane bir de altın madalyon takmış.

Som altından yapılmış bu madalyon, fotoğraftan anladığım kadarıyla Obama’ya da yakışmış.

Doğrusu kıskanmadığımı söyleyemem!

Kral Abdullah’ın hediyeler konusunda ne kadar bonkör olduğu Hürriyet okuyucularının da malumu.

Şimdi haziran ayında olduğumuza göre 6 ay sonra Başkan Obama, bu hediyenin değerinin ne kadar olduğunu bir yazıyla bildirecek ve hediyeyi ileride sergilenmek üzere Hazine’ye devredecek.

Bütün medeni memleketlerde olduğu gibi cereyan edecek her şey yani.

Darısı, azgelişmiş tüm ülkelerin başına!