Arınç utanıyor, çünkü…
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, istifasını istediğini açıkladığı RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın “Kimse istifamı istemedi” sözleri üzerine “Gelişmeleri ve açıklamaları biraz hayret, biraz utanarak izliyorum” dedi.
Bülent Arınç’ın, Zahid Akman’ın tavrı nedeniyle utanç duymasını gayet iyi anlayabiliyorum.
Utanıyor, çünkü böyle bir durum ile karşı karşıya kalan bir insandan beklediği davranışı göremiyor.
Öte yandan şöyle bir gerçek de var: Başkalarının tutum ve davranışlarından utanmak, eğer o kişi ile aranızda bir yakınlık varsa söz konusu olabilir.
Ben de öyleyimdir. Yakın bir arkadaşımın başkasına söylediği uygunsuz bir söz ya da tavrı bile onun adına utanmama neden olur. Eminim ki bu konuda herkesin benzer deneyimleri vardır.
Hiç tanımadığımız, ilgimiz olmayan bir insanın davranışlarından, sözlerinden neden utanalım?
Arınç utanıyor, çünkü Akman ne de olsa “siyaset arkadaşı”. Ve gücü onu yerinden oynatmaya yetmiyor, çünkü “Büyük Ağabey”, sırf geçmişte hesapsızca yaptığı bir kabadayılık uğruna geri adım atmamakta direniyor.
Arınç’ın utancı bu nedenle sadece Akman’ın tavrından kaynaklanmıyor. Akman’a “Hadi, ver istifayı git mahkemede aklan öyle gel” diyebilecek durumda olan “Büyük Ağabey”in tavrından da kaynaklanıyor.
Siyasette, utanma duygusunu korumak bir erdemdir elbette, ama görüyoruz ki o bile bazen hiç işe yaramıyor.
Vizyon küçüldüyse Daum doğru karar
GAZETELERİN spor sayfaları Fenerbahçe’nin önümüzdeki sezon için teknik direktör olarak Cristoph Daum ile anlaştığına ilişkin haberlerle dolu.
Doğrusunu isterseniz, bu haberleri ilk okuduğumda “Hadi canım” demiştim, “yeniden getireceklerdiyse neden üç sezon önce kovdular? Eskisini getireceklerdiyse, Zico’yu ikinci oldu diye neden kovdular?”
Ama her gazetede aynı haberi görünce ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye düşünüyorum, demek ki bu haber doğru.
Daum, Fenerbahçe’de çalışırken başarısız değildi. Bu nedenle “aynı suda ikinci kez yıkanmanın” ne anlama geldiğini anlamak zor değil.
Ancak bu durum Fenerbahçe’nin artık uzun vadeli, bir “Avrupa kulübü olma planından” vazgeçtiğini de gösteriyor.
Türkiye’de yapılması çok zor tesisleşme ve markalaşma hamlesini yapmış, herkese örnek olmuş bir kulübün vizyonunu bu kadar küçültmesi eminim ki bütün Fenerbahçelileri üzdüğü kadar, rakiplerini de sevindiriyordur.
Yarım kalan işlere milyarlar harcandı
HER gün gazeteye gelirken TEM otoyolundan geçiyorum. Tekstil Kent’in önündeki köprülü kavşak hep ilgimi çeker.
Bu köprülü kavşağın yapımına 2006 yılının yaz aylarında başlanmıştı. O günlerde inşaat nedeniyle şeridi azalan yolda neler çektiğimizi, TEM’i kullananlar hatırlayacaklardır.
Bu kavşağın ne işe yarayacağını çok merak ettiğim için bir gün “Acaba bu hangi yola bağlanıyor” diye, Tekstil Kent’teki kuleye çıkıp etrafa bakmıştım, hiçbir yere bağlanmıyordu.
Bununla ilgili izlenimlerimi 30 Kasım 2006’da Hürriyet’te yazmışım.
Dün yine aynı yerden geçtim. Değişen hiçbir şey yok. O köprülü kavşağın üzerinde hálá bir otomobil ya da yaya görebilmiş değilim. Belli ki o kavşağı kullanacak otomobillerin ve yayaların geçebileceği yollar hálá bitirilememiş.
Ne kadara mal oldu bilemiyorum ama kullanılmayan bir kavşak için ciddi bir para harcanmış olmalı.
TEM’den gelip Havaalanı’na doğru dönülen kavşakta da seçim öncesinde yoğun bir faaliyet vardı.
Seçim bittiğinden beri kavşakta çalışan kimseyi göremiyorum. Raylı sistemin geçeceği köprülerden biri bitti ama ötekinin sadece ayakları var! Ve yolun o bölümü tek şeride indiği için yoğun saatlerde ciddi bir sıkıntı yaşanıyor.
Milyarlar yatırılmış bir kavşak, inşaatı yarım, öylece duruyor.
Bizim gazeteden TEM’e çıkış yaptığımız kavşakta da bir alışveriş merkezi inşaatı nedeniyle düzenleme çalışmaları yapılıyordu. Orada da bir süredir bir faaliyet görülmüyor. Eğer işçiler “Havalar çok ısındı, hadi gidip Lucca’da birer mojito içelim” demedilerse, belli ki para bitmiş, inşaat tamamlanamıyor.
Yetkililer ne zaman “İstanbul’un sorunlarının çözümünden” bahis açılsa “kaynakların sınırlı” olduğundan söz ediyorlar.
Kaynakların nasıl kullanıldığının üç sıradan örneği sadece benim yolumun üzerinde.
Elindeki kısıtlı olanakları bitirilemeyecek işlere harcayanların, doğru bir planlama yaptıklarından ve işlerini bildiklerinden söz edebilir miyiz?