AKP için samimiyet sınavı
CHP ve BDP, TBMM’de yemin etmediler ve böylece “yargının yarattığı kriz” bir parça daha derinleşmiş oldu.
Doğrusunu isterseniz CHP’nin de, BDP’nin de yemin törenine katılmama kararlarını doğru bulmuyorum, bunu daha önce yazmıştım.
Hem siyaseten verilmiş yargı kararlarıyla milli iradenin zedelendiğini iddia etmek ama sonra milli iradenin temsil edileceği yeri boykot etmek bana tutarlı bir tutum gibi görünmüyor.
Ama bu olayda “tutarlı davranış göstermeyenler” sadece CHP ve BDP değil.
Aynı durum çoğunluk partisi için de geçerli.
AKP ileri gelenleri sanki böyle bir yemin sorunu yokmuş ya da çok önemsiz bir meseleymiş gibi bir tutum içindeler.
Onlar da “her şeyin çözüm yerinin TBMM olduğunu” söylüyorlar ama o TBMM’nin meşruiyetine gölge düşürecek bu durumu geçiştirme eğilimindeler.
Bugün sorunun “yargıyı ilgilendirdiğini” söyleyebiliyorlar ama tam tersi bir durum söz konusu olsaydı neler yapacaklarını tahmin etmemiz de zor değil.
Bugün bir yandan AKP sözcüleri, diğer yandan yandaş medyadaki şakşakçılar kıyameti koparıyor olacaklardı.
Milli iradenin tecelli edemediğinden, vatandaşın oyunun hiçe sayıldığından, yargının örtülü darbe yaptığından, atanmışların seçilmişlerin haklarına tecavüzünden söz ediyor olacaklardı.
Bu olay şimdi AKP açısından da bir “samimiyet sınavı” niteliğini taşıyor. Bekleyip samimiyet derecelerini göreceğiz.
HSYK’ya iki örnek olay
HSYK üyelerinin ne demek istediğimi daha iyi anlayabilmeleri için iki soruşturmayı incelemelerinde yarar var.
Bunlardan birincisi Ergenekon, diğeri ise Deniz Feneri soruşturması!
Ergenekon soruşturmasının her aşamasından haberdar olabildik. Sanıkların evlerinde neler bulundu, telefonda birbirleriyle neler konuştular, ilk ifadelerinde neler anlattılar, savcılık ifadesinde neler söylediler hepsini öğrendik. Daha iddianame ortaya çıkmadan önce bölümler halinde iddianameden bile haberimiz oldu. Hatta soruşturulan ama haklarında dava açılmayan kişilerin telefon konuşmalarını bile okuduk.
Ankara’da yürütülen Deniz Feneri soruşturması ile ilgili olarak elimizde sadece bilgi kırıntıları var. Bazı kişilerin ifadeye çağırıldığını öğrendik, bazı yerlerde belge arandığını biliyoruz. Hepsi bu kadar!
Ne ifadelerini, ne kendilerine sorulan soruları ve yanıtlarını, ne birbirleriyle yaptıkları telefon konuşmalarını ne de aramalarda bulunan belgelerin içeriğini biliyoruz.
Bu da kamuoyu tarafından Ergenekon soruşturması kadar merak ediliyor, yani gazetecilerin konuya ilgisizliklerinden söz edemeyiz.
Aradaki farkı yaratan soruşturmayı yürütenlerin tutumlarıdır ve soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu işleyenlerin nerede, nasıl aranması gerektiğini gösterir.
Soruşturmanın gizliliği ve basın özgürlüğü
DÜN Hürriyet’te İsmet Berkan, Milliyet’te de Taha Akyol, HSYK ve Adalet Akademisi’nin düzenlediği “yargı ve medya ilişkileri kapsamında basın özgürlüğü” konulu bir panele katıldıklarını yazdılar.
Konu, demokratik ülkelerde de tepki toplayan ve birçok gazetecinin hapis cezası istemi ile yargılanmasına neden olan “hazırlık soruşturmasının gizliliği” ile ilgili.
Bu konuda süren soruşturma sayısının 3000’e yakın olduğu bildiriliyor.
Soruşturmanın gizliliği ilkesi kuşkusuz ki haklarında soruşturma açılanların kişilik haklarının korunması ve peşinen suçlu ilan edilmemeleri için konulmuş bir ilke.
Gazeteci olmak, bu hakkı çiğneme yetkisini kimseye vermiyor.
Öte yandan halkın haber alma özgürlüğü de var ki herkesin üzerinde titizlikle durması gereken bir konu.
Gazetecinin bu sınırı yani hem insanların kişilik haklarını koruyup, hem de o haberleri halka ulaştırabilmenin inceliklerini bildiklerini varsaymamız gerekiyor ama birçok durumda insanların peşin suçlu olarak ilan edildiklerini de biliyoruz.
Öte yandan bu 3000’e yakın soruşturma dosyasında yayımlanan haberlerdeki bilgilerin çok azının gazetecilik faaliyeti sonucunda elde edildiğini de biliyoruz.
Bu bilgiler, soruşturmayı yürüten polis ve bizzat soruşturmanın gizli kalmasını sağlamak durumunda olan savcılar tarafından “sızdırıldı”.
Bunun neden yapıldığını da biliyoruz: Soruşturma için kamuoyu oluşturmak, yetersiz deliller ile suçlanmak durumunda olan ve muhtemelen beraat edecek kişileri de kamuoyu gözünde suçlu konumuna sokmak!
HSYK, bu sorunu gerçekten çözmek istiyorsa bakması gereken yer tam da burasıdır: Haber sızdırmayı, dava sürecini etkilemek için kullanmak isteyen savcılar!
Onlarla ilgili herhangi bir işlem yapıldığını da bugüne kadar duymadık!