Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Aldırma Mesut, aldırma!

ALMANYA-Türkiye maçında, top Mesut Özil’in ayağına geldiğinde stadyumdan yükselen ıslık ve yuh sesleri toplumsal ruh iklimimizi gösteriyor.

Başka yerlerde de benzer protestolar tekrarlanmıştır, çünkü benim Frankfurt’ta maçı izlediğim bardaki bazı Türklerin davranışları da stadyumdakilerden farklı değildi.
Oysa çok değil, daha bir iki ay öncesine kadar Mesut Özil hepimizin kahramanıydı.
“Werder Bremen’de bir Türk çocuğu harikalar yaratıyor” haberleri gazetelerde çıkmaya başladığından beri onunla hep gurur duyduk.
Dünya Kupası’ndaki üstün performansından, Real Madrid’e transfer olmasından mutlu olduk.
Günün birinde Türkiye milli takımının karşısına çıkıp, iyi de oynayınca mı kötü insan ve “hain” oldu?
Mesut Özil o gün bilerek kötü oynasaydı, bu çok daha ayıplanacak ve hepimiz için utanç kaynağı olacak bir durum olmaz mıydı?
O maçı, rakip takımın bir oyuncusu bilerek kötü oynayıp kazansaydık, bundan gurur mu duyacaktık?
Mesut Özil, tercihini Alman Milli Takımı’ndan yana kullandığında haklıydı. Kendisini uluslararası futbol piyasasında göstermek istiyordu ve önünde Türk milli takımı ile ilgili kötü örnekler vardı.
Altıntop kardeşler, futbol hayatlarının en iyi dönemlerinde milli takımı uzaktan seyretmediler mi? Yıldıray Baştürk, Almanya’yı birbirine katarken neden milli takımı arada bir görebildi?
Eskilere gitmeye gerek yok. Milli Takım santrfor sıkıntısı çekerken Mevlüt Erdinç neden teknik heyetlerin aklına gelmiyor? Nuri Şahin bu sene mi futbolcu oldu?
Bizim kendimize göre bir futbol düzenimiz var ve milli takıma girmek biraz da dört büyük kulüpte forma giyiyor olmakla ilişkili. Sanki her büyük kulübün milli takımda belli bir “kontenjanı” varmış gibi! Volkan Şen neden milli takıma çağrılmadı? Bakın, Gökdeniz Karadeniz de gözlerden uzaklaşınca, gönüllerden de uzaklaşmadı mı?
Mesut Özil’e kızmaya hiçbirimizin hakkı yok. Almanya’nın olanaklarıyla yetişmiş bir süper yetenek, Alman Milli Takımı’nda oynama hakkına sahip ve iyi de oynuyor.
Ona kızacağımıza, Almanya’da geleceğe çok da umutla bakamayan öteki Türk gençleri için iyi bir rol modeli olmasına sevinmeliyiz.

Uygurlar için ‘van minits’ zamanı değil!

ÇİN Halk Cumhuriyeti Başbakanı Ven Ciabao Türkiye’ye geldi ve başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, devlet yetkililerimiz tarafından ağırlandı.
Olması gerektiği gibi oldu yani. Uluslararası ilişkilerde duygulara fazla yer yoktur, ikili çıkarların korunması gerekir, başka devletler ile iyi ilişkilerin kurulmasından ve sürdürülmesinden sadece yarar gelir.
Yapılan anlaşmalara göre Çin ile ticaret hacmimiz de on misli artacakmış. Acaba hangi “yönde” artacak? Çünkü şu anda Çin’e ihracatımız, Çin’den ithalatımızın onda birine bile gelmiyor! Diliyorum ki bu artış, Çin ile dış ticaret açığımızın kapanması yönünde olur. Konumuz bu değil.
Çin Başbakanı, Türkiye gezisinin ilk günündeyken Dünya Uygur Kongresi’nin lideri Rabia Kadir de El Cezire televizyonunun İngilizce yayın yapan kanalında uzun bir söyleşiye çıktı. Zaman zaman gözyaşlarını tutamayarak, Sincan’daki Uygurlara yönelik bastırma, sindirme ve katliamları anlattı. Frankfurt’taki otel odamda onu izledim.
Başbakan Erdoğan’ın, daha acıları hâlâ sıcak olan Sincan katliamından söz etmesini, insan haklarına saygı gösterilmesini istemesini, “van minits” demesini elbette beklemiyordum.
Çünkü hem işin ucunda “iyi para” var, hem de bu çıkışın Arap kamuoyunda Erdoğan’a sağlayacağı bir şey yok. Ne posterlerini asarlar, ne de mitinglerde resimlerini taşırlar.
Böyle bir durumda gariban Uygurların haklarını savunmak ya da en azından sözle bir destek vermek neden umurunda olsun?

‘Mahalle baskısı’nı o zaman göreceğiz

TÜRBAN sorununun üniversitelerle sınırlı kalmayacağı belliydi. Nitekim üniversitelerdeki sorun yasal düzlemde olmasa bile çözümlendikten hemen sonra dillerin altındaki baklalar çıktı.
Başbakan’ın üniversitelerdeki sorun çözülmüş ve bu konuda geniş bir mutabakat oluşmuşken “Kamusal alan da nereden çıktı” demesi de bunun bir parçası.
Şimdi hedefleri, devlet memurlarının da görevleri sırasında türban takabilmeleri! Türbanlı hâkim, savcı, öğretmen ve öteki memurları görmeye hazır olun.
Ondan sonra sıra hiç kuşkusuz ki ortaokul ve liselere gelecek.
“Mahalle baskısı” denilen şeyin ne olduğunu o zaman göreceğiz.