Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Artık kesekâğıdı da kullanılmıyor ki

DÜN sabah saatlerinde Sabah Gazetesi’nin internet sayfasında bir haber okudum.

Haber bir özel araştırma şirketinin yaptığı araştırma ile ilgili.

Sabah, araştırma sonuçlarını büyük bir zafer edasıyla açıklıyor: Türkiye’nin en çok okunan ikinci gazetesi Sabah olmuş, Hürriyet’ten daha fazla okunuyormuş!

Dağıtım şirketlerinin yayımladığı satış raporlarına göre Hürriyet, Sabah’tan ortalama 100 bin adet fazla satıyor. Yani bir ay içinde Hürriyet, Sabah Gazetesi’nden tam 3 milyon adet daha fazla satıyor. Yılda da 36 milyon adet!


Yayın kuruluşlarının, medya satın alma şirketlerinin, reklam ajanslarının ve reklamverenlerin yıllardır ortaklaşa yürüttükleri BİAK araştırmalarında da Hürriyet’in, Sabah’a göre çok daha fazla okunduğu ortada.


Ama bir kuruluş çıkıyor, adının önünde bir de akademik unvan bulunan bir şahsa araştırma yaptırıyor ve Hürriyet’ten yılda 36 milyon adet az satılan gazetenin, Hürriyet’ten daha fazla okunduğu sonucunu buluyor!


Demek ki toplumsal araştırmalarda siyasi partilerden sonra gazeteleri de memnun edebilecek sonuçları çıkartanlar bulunabiliyor!


BİAK verilerine ve dağıtım şirketleri raporlarına tamamen ters bu araştırmanın nasıl yapıldığını merak ettim.


Naylon torbalar bu kadar yaygın kullanılmaya başlanmadan önce böyle bir sonuç görseydim, “Demek ki Türkler kesekâğıtlarını atmayıp, okuyorlar” diyecektim
. Ama artık leblebi-çekirdek bile özel kâğıt ya da alüminyum esaslı torbalarda satılıyor.


Bu araştırmada kullanılan yöntemin “Nasıl oluyor da oluyor” türü kitaplarda mutlaka açıklanması ve bilim dünyasına armağan edilmesi gerektiğini düşünüyorum!


Çünkü satış raporlarına bakarsanız, bütün yandaş medyanın bu türden araştırmalara ihtiyacı var!

 

Müzevir üniversite!

 

GAZİANTEP Üniversitesi, demokratik haklarını kullanmak için bildiri dağıtıp, gösteri yapan öğrencilerini ailelerine şikâyet ediyormuş.


Rektörlüğün ailelere yolladığı mektupta “Ailenizin çocuğunuzla yasadışı eylemlere katılmaması bakımından görüşmesinin yararlı olduğu düşünülmektedir” deniliyor.


Üniversite yönetimi bunu “öğrencileri rehabilite etmek amacıyla” yaptığını açıklıyor.


Rektörlüğün mektubunda öğrencinin kampus içinde “yasadışı faaliyetlere” katıldığı vurgulanıyor.


Ailesine mektup yazılan öğrencilerden biri Radikal muhabirine “yaptığı yasadışı eylemin ne olduğunu” şöyle açıklıyor:


“Üniversitede Amerikan Bilgi Bürosu açıldı. ABD Büyükelçiliği müsteşarı da
katıldı. Biz de protesto edip slogan attık.”


Üniversite yönetimi, bu yöntemi üç aydır uyguladığını söylüyor ve işe yarayacağı görüşünde. “Peki, özgürlükler?” sorusuna Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Abdurrahman Kadayıfçı ilginç bir cevap veriyor: “Emniyetle işbirliği içindeyiz, elimizde bazı ipuçları var. Her ay emniyetten terör uzmanlarıyla, sosyal dairelerden arkadaşlarla ortaklaşa toplantı yapıp karar veriyoruz.”


Bu anlayış, YÖK’ün üniversitelerimizi birer “yüksek liseye” dönüştürmüş olmasının bir sonucu.


Üniversite eğitiminin, sadece bir meslek kazandırmaktan ibaret olduğunu düşünen, gençleri hayata hazırlamayı, bir dünya görüşü kazandırmayı, özgür bireyler olarak kendi varlıklarını ortaya koymalarını ihmal eden bir anlayış bu.


Fikirlerini ortaya koydukları için itilip kakılan, ailelerine şikâyet edilen gençlerin yaşadığı bir ülkede, halkın demokratik tepkisini ortaya koymaya çekinmesinden daha doğal ne olabilir ki?


Havalimanları da ‘sivilleşsin’!

 

İSTANBUL’da Atatürk Havalimanı’nın hemen girişinde ilk bakışta uçan daireye benzeyen bir inşaat yapılıyor.

Bu bir “nizamiye” inşaatı! Havalimanının girişinde bulunan eski “nizamiye” binası yenileniyor, kaç para harcanıyor, Allah bilir!

Dünyanın dört bir yanına uçuyorum. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle “nizamiyeler” görmedim.

Aracınızla normal bir yoldan geçip, terminal binasının kapısına kadar gelebiliyorsunuz.


Bu tür “polis noktalarının” benzerlerine ancak eski Doğu Bloku ülkelerinde rastlanıyor. Bir de bizde!

Çok merak ediyorum, bu “nizamiyelerdeki” kontrollerde kaç “terörist” yakalandı?

Yakalanmış olsaydı, eminim gazete haberlerine de yansırdı.


Bu sadece ceberut devlet anlayışının bir göstergesidir, vatandaşı korkutmaya ve devlet baskısını hissetmesini sağlamaya yarar.


“Sivilleşelim” diye ortalık yıkılıyor ama günlük yaşamımızın içindeki “askeri düzen” nedense kimseyi rahatsız etmiyor!