Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Aşkın en büyük düşmanı zaman mı?

DOĞRUSUNU isterseniz bir süredir konuştuğumuz konulardan canım fena halde sıkılmış durumda.

Uzun bir tatilin bu başlangıç gününde sizlerle bu köşede okumaya pek alışkın olmadığınız düşünceleri paylaşayım istedim.

Gerçi ben bayram boyunca çalışacağım ama bu tatilden yararlanarak bir yerlere gitmek isteyenler için belki yararlı ipuçları da çıkabilir bu yazılardan.

Geçen ay Madrid’e kısa bir yolculuk yaptım.

Madrid’i seçmemin iki nedeni vardı.

Picasso’nun Guernica tablosunu yakından görmek istiyordum ki Reina Sofia Müzesi’nde yapılmakta olan yeni düzenleme nedeniyle bu teşebbüsüm boşa gitti.

Ama yıllardır görmek istediğim bir tabloyu Prado Müzesi’nde (Prada değil, Prado) yakından gördüm, dakikalarca izledim, önünde hayli yaşlı bir Amerikalı kadınla köşe kapmaca oynayarak fotoğraf bile çektirdim.

Bu 17. yüzyılın önde gelen ressamlarından Simon Vouet’nin 379 yıl önce yaptığı bir resim.

“Umut, Aşk ve Güzelliğin Yendiği Zaman” adını taşıyan bu tabloyu Madrid’e gitmeden görmek isteyenlere bir internet adresi vereyim.

Bu tablo, www.wga.hu adresinde, Vouet’nin 1627 sonrası yaptığı resimler bölümünde ilk sırada yer alıyor.

Vouet’nin barok üslubundaki alegorik resmi, aşkın en büyük düşmanının zaman, en iyi dostlarının ise güzellik ve gençlik olduğunu anlatıyor. (Alegori: Bir düşünceyi, simgelerle göz önünde canlandırma yöntemi.)

Günümüzde de genel inanış, aşkın en büyük düşmanının zaman olduğudur. Demek ki Vouet hayattayken de böyleymiş.

Ben bu görüşe pek katılmam.

Aşk, ruhsal kaynaklarını sevgilinin niteliklerinden alır ve o niteliklere atfettiğimiz güzellik, gençlik, akıllılık, zeká, çekicilik gibi değerler o sevgiyi besler.

Eğer alışkanlıkların esiri olarak zaman içinde aşkınızın eridiğini düşünüyorsanız, bu nedenle önce kendinize bakmalı, kusuru orada aramalısınız.

Unutmayın ki aşk, var olduğu konusunda ne kadar ayak direrseniz, o kadar uzun yaşar!

’Rakı caipirinha’ da olur mu demeyin

RAMAZAN günü içkiden söz ediyorum diye İslamcı basında bana kızacak olanlar çıkacaktır, ama herkesin günahı da sevabı da kendisine diyerek Frankfurt’a gidecek olanlara bir adres önermek istiyorum.

“Ulusal içkimiz” rakıyı, bir “kokteylin” içinde düşünmek birçoğumuzu çileden çıkarabilir.

Ama bu fikre sinirlenmeden önce çoğumuzun rakıyı “içilebilir” kılmak için su ile karıştırdığımıza ve bunun da bilinen en basit “kokteyl” olduğuna dikkatinizi çekerim.

Önemli olan, ne kadar rakıyı, ne ile ve nasıl karıştıracağınızı bilmek.

Eskiden ben de muhafazakár rakıcılar gibi rakıdan kokteyl yapılamayacağına inanırdım.

Almanya’nın en ünlü barmeni Fatih Akerdem, on yıl kadar önce bana bir rakı kokteyli önerdiğinde de yüzümü ekşittiğimi hatırlıyorum.

Akerdem, işini doğru yapan ve seven bir insanın, o işte ne kadar büyük başarılar sağlayabileceğinin canlı kanıtı.

Neredeyse 20 yıldır da Frankfurt Arabella Sheraton’un barında çalışıyor ve alanında Almanya’nın en iyisi olarak tanınıyor.

Son gidişimde bana yazmakta olduğu bir kitabın ilk notlarını verdi okumam için.

Yazarlığını da barmenliği kadar dikkat çekici buldum.

İcat ettiği bir martini kadehini gösterdi, İstanbul’da elde yaptırtıyormuş. Martinisini hep soğuk içmek isteyenler için gerçekten ilginç bir buluş.

Ve itirazlarıma rağmen bir de “rakı caipirinha” ikram etti.

Şunu söyleyebilirim: Tutuculuk, yaşamın hiçbir alanında iyi bir şey değil.

Yolunuz bayramda Frankfurt’a düşerse deneyin, bana hak vereceksiniz.

’Amatör evliler’ için rehber!

BAYRAM tatilini evde oturarak geçirmek isteyenler (ya da zorunda kalanlar mı deseydim?) için de bir roman önerim var.

Bizde pek tanınmayan ama çağdaş Amerikan edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Anne Tyler’in romanı “Amatör Evlilik” adını taşıyor. (Can Yayınları)

Birbirleriyle neredeyse ortak hiç noktaları olmayan bir erkek ile bir kadının rüya gibi başlayıp evlilikle devam eden, araya çocukların, torunların da karıştığı bir öykü bu.

Üç kuşak boyunca süren bu aşkın geçirdiği dönüşüm, inişler ve çıkışlar çok ince bir mizah duygusuyla anlatılıyor.

Birbirlerine áşık ama aynı zamanda birbirlerine de katlanamayan bu çiftin öyküsünü okurken çevrenizden ve kendinizden izler bulacağınıza eminim.

Kitabı okuduktan sonra, aşkın biraz da zıtların birliği olduğuna olan inancım pekişti sanki.

Romanın sürpriz sonunu sizlere söylemeyeceğim elbette.

Ama bu tatil günlerinde kendiniz ve ilişkiniz üzerine biraz düşünmek ve gülümsemek isterseniz bu kitabı okumanızı öneririm.

Elbette romanı okurken kendi halini hatırlayıp ağlamak isteyenler de çıkacaktır, uyarmış olayım!