Kapsamlı ve karışık işler
ADALET Bakanı Cemil Çiçek, Almanya gezisi sırasında “yeşil sermaye holdinglerine” paralarını kaptıran vatandaşların protestosuyla karşılaşınca şöyle söylemişti: “Benim hemşerim olmaları ya da toplantılarına katılmam, onlarla ortak olduğum anlamına gelmez. Bu işler kapsamlı ve karışık!”
Dün Hürriyet’in birinci sayfasında yayımlanan fotoğraf, Adalet Bakanı’nı haklı çıkarıyor: Bu işler kapsamlı ve karışık!
Interpol’ün kırmızı bültenle “ağır dolandırıcılık suçundan” aradığı YİMPAŞ patronu ile İçişleri Bakanı arasında altı kişi vardı. Başbakan yardımcıları ile arasında ise sadece üç!
Interpol’ün kırmızı bültenle aradığı bir şahıs, en yüksek devlet görevlileriyle aynı safta namaza durabiliyorsa bundan nasıl sonuç çıkarmalıyız? Bir “güvenlik zaafı” mı, yoksa “bizdendir dokunmayın” emri mi?
Vatandaşların dini inançlarını sömürerek siyaset yapmak ile aynı inançları sömürerek para hortumlamak arasında demek ki böyle bir ilişki var: Benim hırsızım iyidir, dokunmayın!
20 aydır kırmızı bültenle aranan bir kişi, aranıp aranmadığını soranlara kaçamak yanıtlar veren Emniyet ve Adalet Bakanlığı, zamanaşımına düşürülmek için uyutulan dava dosyası ve sonra o adamla kabinenin ağır topları bir arada cenaze namazında!
Normal bir demokraside bu tablonun ortaya çıkmasına neden olanların yapacağı bir tek şey vardır: İstifa etmek.
Ama bizde istifa etmek yerine “pişkinlik” geçerlidir.
“Onunla ortaklığım mı var” sorusunu şimdi eminim ki o fotoğraftaki bakanlar da söyleyecekler.
Doğru olabilir, onunla ortak olmayabilirler.
Ama o şahsın nasıl olup 20 aydır yakalanamadığını açıklamak da en başta o zatların görevidir.
İstanbul’da otomobil kullanmayı bilen yok
RAMAZAN ayının son çalışma günü İstanbul’da gerçek bir trafik faciası yaşandı.
O gün İstanbul’un değişik yerlerinde otomobil kullanmak zorunda kaldım.
Benim için talihsizlikti elbette ama saatler süren bu “gezintim” bir şeyi daha iyi görmemi sağladı: İstanbul’un trafiğini yönetenlerini, belediyesini aslında boş yere eleştiriyoruz.
O günkü trafiğin felakete dönüşmesinin bir tek nedeni vardı: Bilgisizlik, başkalarının haklarına saygı göstermemek, güç gösterisinin her türlü sorunu çözebileceğini zannetmek!
Ortaya çıkıyor ki İstanbul’da otomobil kullananların büyük bölümü trafik kurallarını bilmiyor, bilse de aldırmıyor.
Gerçi onlara bu bilgiyi gerektiğinde zorla vermesi gerekip de görevini ihmal edenlerin de suçu var bu işte ama trafik polisi gözüyle bakarsam şunu söylemek de mümkün: Hangi birine ceza yazacaksın?
Kontrolsüz kavşaklardaki geçiş hakkına uymamak, arıza şeritlerini işgal etmek, geçemeyeceğini bile bile kavşakları tıkamak en belirgin özelliğimiz.
Eskiden trafik sıkışıklığını bir komedi unsuru gibi kullanan İtalyan filmleri seyrederdik.
Bir kavşağı ve onun yarattığı meydanı tıka basa doldurmuş ve kımıldayamayan araçlara bakar, gülerdik.
Meğerse aslında kendimize gülmemiz gerekiyormuş da haberimiz yokmuş.
Geçiş haklarına saygı gösterilse, geçilemeyecek kavşaklara girmek konusunda ısrar edilmese trafik sorunu en az yarıya inecek, bu kesin.
Bir de altındaki otomobilin gücüne güvenip, etrafı terörize eden trafik magandaları var. Zengin fakir, cahil, okumuş hiç fark etmiyor. Yeter ki altınızdaki araç büyük ve korkutucu olsun. İster kamyon minibüs, ister dört çekerli cip!
İstanbul’un trafiği kötü diyoruz ama asıl suçlunun otomobil kullanmayı bilmeyen biz vatandaşlar olduğu gerçeğini gözden kaçırıyoruz.
Şu anda bulunduğunuz yer olmayı istediğiniz yer mi?
İNGİLTERE’de huzurevlerinde yapılan bir araştırmanın sonuçları gazetelere haber olarak yansıdı, dikkatinizi çekti mi bilmiyorum.
Araştırmanın ortaya koyduğu gerçek şu: 65 yaş ve üzeri huzurevi sakinlerinin yüzde 70’i “zamanı geri döndürmek mümkün olsa daha çok seks yapardım” diyor.
En çok pişmanlık duyulan ikinci sıradaki durum ise “dünyayı gezip dolaşmaya vakit ayıramamış olmak”.
Araştırmaya katılanların yüzde 33’ü ise zamanı geri sarma olanağı olsa, başka bir evlilik yapmayı tercih edeceğini söylemiş.
Bu bayram günü neşenizi kaçırmak istemem ama yazının tam burasında durup kendinizi bir test edin bakalım.
Şu anda olmak istediğiniz yer, bulunduğunuz yer mi?
Şu anda yanınızdaki insan, yanınızda olmasını en çok istediğiniz insan mı?
Geçmiş hayatınızda kaçırdığınızı düşündüğünüz bir şeyler var mı?
Sevişerek geçirebileceğiniz kaç zamanı eşinizle, sevgilinizle kavga ederek geçirdiniz?
Sonra yaparım deyip de bir türlü yapamadığınız şeyleri düşünün.
Zaman öyle acımasızca geçip gidiyor ki bu soruları bir huzurevinde son günü beklerken sorarken de bulabilirsiniz kendinizi.
Pişmanlık duymak için bile çok geç olabilir.
Tatil günleri, günlük koşuşturmadan kurtulup insanın kendisiyle bir iç hesaplaşması yapmasına da olanak verir.
Dilerim ki o hesaplaşmadan gerçek dünyaya dönerken yüzünüzde bir tebessüm olsun!
Sevdiklerinizle birlikte mutlu bir bayram geçirmenizi diliyorum.