HÜRRİYET

Babahan ’patronunu’ kızdıracak

SABAH Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, geçtiğimiz hafta NTV’deki Yazı İşleri programına katıldı ve Deniz Feneri davası ile ilgili olarak Sabah’ın neden “görmezlikten gelme” politikası izlediğini şu sözlerle açıkladı:

“Deniz Feneri Davası’ndan ben de rakip gazetelerde okuyunca haberdar oldum. Çok bilgim yoktu. Karar aşamasına geldiği için, karar aşamasından sonra ayrıntılı bir şekilde Türkiye’deki ayakları dahil, Sabah’ta bunu okuyacaksınız. Şu anda fazla bir kafa kargaşası var. Türkiye’deki bağlantıları var mı? Türkiye’deki sorumlular varsa, bunların hepsinin üstüne gittiğimizi göreceksiniz. Çünkü bu kararda çok ayrıntılı bir şekilde sanıyorum ki, Almanya’daki Deniz Feneri’yle Türkiye’de olduğu söylenen ve bir kısmı kabul edilen suçlamaların takipçiliğini yaptığımızı göreceksiniz.”

Şimdi dava bitmiş bulunuyor.

Alman yargıcın, soygunun Almanya’da ele geçmedikleri için mahkûm edemediği kişilerce yönlendirildiğini söylediğini de biliyoruz.

İçlerinden bazıları Başbakan’ın en azından “tanışı”, “dava arkadaşı” olarak tanımlayabileceğimiz kişiler. Aralarında AKP bürokratları da var.

Bakalım Sabah Genel Yayın Yönetmeni, televizyonda herkesin önünde verdiği sözü tutacak ve “patronu” kızdırmayı göze alabilecek mi?

Merakla izleyeceğim.

Yeni dolar milyarderleri böyle yaratıldı

AKP’nin kurucu çekirdeğini oluşturan dört isimden biri olan ve iki AKP hükümetinde “Başbakan Yardımcısı” olarak görev alan Abdüllatif Şener, önceki gün Gaziantep’te yaptığı konuşmada “Kuru gürültüyü bırakalım, bu iktidar zamanında dolar milyarderleri türedi. Şu ana kadar kime ne kaynak aktarılmışsa, ne ihale verilmişse halka açıklansın” dedi.

Abdüllatif Şener, Gaziantep’te yaptığı konuşmayla AKP iktidarını ilk kez net olarak yolsuzlukla suçluyor.

AKP iktidarının önemli bir bölümünde “Başbakan Yardımcısı” olması Şener’in bu suçlamaları “bir şeyler bilerek” yaptığını düşündürüyor.

Şener daha açık konuştuğunda AKP için yeni bir dönem başlayacak.

Türkiye’de yolsuzlukların, ekonomik gelişme önündeki en büyük engel olduğunu gören Dünya Bankası ve IMF’nin zorlamasıyla kamu ihalelerinde şeffaflığı ön plana çıkaran, yolsuzluk yapılmasını güçleştiren bir Kamu İhale Kanunu çıkarıldı. (Tarih: 2002 yılı Ocak ayı.)

AKP, bu kanunun çıkarılmasından 9 ay sonra iktidara geldi ve o günden bu güne bu kanun ve ilişkili yasalarda 50’ye yakın değişiklik gerçekleştirildi.

Bunların 14’ü doğrudan doğruya Kamu İhale Yasası’nda yapıldı. Hükümetin 1 5. değişikliğe hazırlandığı da biliniyor.

Bu değişiklikler Şener’in işaret ettiği ihale yolsuzluklarına zemin hazırlamak için yapıldı.

Yeni dolar milyarderleri bu değişiklikler sayesinde ortaya çıktı.

Abdüllatif Şener, Başbakan’ın açıklama yapmasını bekliyor ama bence boşuna bekleyecek. En doğrusu kendi bildiklerini kamuoyuyla paylaşmasıdır.

Alman adaletinin kestiği parmak acıttı mı?

ALMANYA’daki Deniz Feneri davası sonuçlandı ve din-iman sömürüsü ile gurbetçilerin paralarını toplayıp, kurdukları şirketlere aktaranlar mahkûm edildiler.

Böylece bu dava Alman hukuku açısından kapanmış oldu.

Alman adaletinin kestiği parmak, Türkiye’de de acıtır mı, acıtmaz mı bundan sonra göreceğiz.

Alman hákim, bu yolsuzluğun Almanya tarihinin en büyük dolandırıcılığı olduğunu da söylüyor.

Almanya Deniz Feneri, 5 yılda 20 binden fazla bağışçıdan 41 milyon Euro bağış toplamış.

Bunun Türkiye’ye giden miktarı 17 milyon Euro.

Alman yargıç, olayın Türkiye’den yönlendirildiğine ve Türkiye’de de bu işte Zekeriya Karaman’ın ön plana çıktığını söylüyor. İsmail Karahan, Harun Yoldaş, Mustafa Çelik ve Zahid Akman’ın da hükümlülerle geçmişte ticari ilişkileri olduğunu vurguluyor.

“Parmağın acıyıp, acımadığını” bu nedenle soruyorum.

Türkiye’ye 17 milyon Euro kara para girmiş, bu paranın önemli bölümü bavullarla taşınmış ve nerelerde kullanıldığını da tam olarak bilmiyoruz.

Kara para suçlarını takip etmekle görevli MASAK bugüne kadar uyumuş mu? Bu karardan sonra soruşturma derinleşecek mi?

Yardım paralarını iç etmekte kullanılan şirketlerle ilgili durum nedir?

Bu soygunu idare ettiği, kuryelik yaptığı belli olanlar soruşturulacak mı?

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, dünkü açıklamasında “Yurtdışında yaşayan Türklerin suç işlemeleri ve ceza almaları üzücüdür” diyordu.

Onların buradaki uzantıları için parmağını kıpırdatacak mı? Yoksa sadece “üzülmekle” mi yetinecek?