Bahşiş verilmediğine inanmıyorum
SUUDİ Arabistan Kralı Abdullah’ın, Almanya gezisinde kendisine eşlik eden polislere “bahşiş” verdiği ortaya çıkınca, benzer bir durumun ülkemizde de yaşanıp yaşanmadığını merak etmiştim.
Hürriyet’e açıklama yapan yetkililerin, Ankara’da bahşiş verilmediğini söylediklerini de hatırlayacaksınız.
Ancak geçtiğimiz temmuz ayında Bodrum’da ailesiyle birlikte tatil yapan eski kralın oğlu Prens Muhammed Bin Suud El Faysal El Suud’un, kendisini korumakla görevli jandarma subayına bahşiş vermeye çalıştığı da Hürriyet’e yansıyan haberler arasında.
Jandarma, zarfın açılmadan iade edildiğini de bildiriyor.
Ortaya çıkıyor ki bu tür bahşiş uygulamaları, Suudi hanedanının gelenekleri arasında.
Bu durumda Suudi Kralı’nın, Almanya’da yaptığı bir şeyi, Ankara’da yapmış olamayacağına kimse kusura bakmasın ama inanmıyorum.
Bahşiş vermeyi bir teşekkür ifadesi olarak gören, böyle bir alışkanlığı olan Suud Kralı, neden Ankara’da bahşiş vermemiş olsun?
İyi ağırlanmadığı için mi?
Bu da yeterli bir açıklama değil bence.
Çünkü bu aynı zamanda Suudi Kralı için kendi üstünlüğünün altını çizen bir davranış biçimi.
Yani tekrarlayayım: Suudi Kralı’nın, Ankara ziyaretinde bahşiş dağıtmadığına inanmıyorum!
Konu, bugünkü iktidarın “Suudseverliğini” ve “gemisini yürüten kaptan pragmatizmini” de dikkate alırsak, örtbas edilmeye son derece uygun.
Kim bilir, belki hep olduğu gibi bir dürüst memur ortaya çıkar da işin gerçeğini öğreniriz.
Bu formaya UEFA nasıl izin verdi?
FENERBAHÇE ile Inter takımları arasında oynanan Şampiyonlar Ligi grup maçını stadyumda izledim.
Takımlar sahaya çıkmadan hemen önce yapılan anonslarda, UEFA’nın dostluk ve barış mesajları okundu. UEFA’nın ırkçılığa karşı olduğundan söz edildi.
Takımlar sahaya çıktıklarında, Inter takımının formasını görünce yanımda oturan Fatih Edipoğlu’na şöyle dedim: “Haçlı Ordusu sahaya çıktı!”
Inter’in forması, bir vakitler bütün bu bölgeyi kan ve ateşe boğan Haçlı ordularının zırhlarının üzerine giydikleri gömlek benzeri üniformanın aynısıydı.
Üzerinden bin küsur sene geçmiş olmasına rağmen, Kudüs’ü zaptetmek için çıkılan bu seferlerin hem Avrupa, hem de Ortadoğu halklarının toplumsal belleklerinde bıraktıkları izler hálá silinemedi.
UEFA’nın, böyle bir formaya nasıl olup da izin verebildiğini anlayamadım.
UEFA, gerçekten ırkçılık karşıtı ve barış yanlısı bir örgüt ise bu formanın gelecekte kullanımını da yasaklamak zorundadır.
Bırakın formayı, formanın altına giyilen fanilanın üzerine bile siyasi mesaj yazılmasını cezalandıran UEFA’ya, Inter’in formasındaki gizli mesajı nasıl görmediğini sormak da herhalde Türkiye Futbol Federasyonu’nun işi olmalı.
Politikacılara öneri: Çenenizi kapayın lütfen!
INTERNATIONAL Herald Tribune Gazetesi’nin dün yayımlanan nüshasında Yale Üniversitesi Uluslararası Güvenlik Çalışmaları bölümünün yönetmeni Paul Kennedy’nin bir yazısını okudum.
Beni o tıklım tıkış “editoryal” sayfasındaki birçok yorum içinde bu yazıya çeken şey başlığı idi: “Politikacılara bir tavsiye: Çenenizi kapayın lütfen!”
Latin Amerika ve İberya liderlerinin Şili’de yaptıkları toplantıda İspanya Kralı Juan Carlos’un, Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’e söylediği ” Por que no te callas?” (Neden çeneni kapamıyorsun?) sözünden esinlenen bir yazıydı bu.
Yazıyı okurken bu sözü bazen ne kadar çok söylemek istediğimi düşündüm.
Makalenin yayımlandığı gazete, adı üzerinde, uluslararası bir yayın olduğu için örnekler de buna uygun elbette.
Bush’un, Ahmedinejad’ın, Putin’in, Sarkozy’nin bir ay hiç konuşmadıklarını bir düşünsenize!
Hepsinin ortak özellikleri, mikrofondan kendi seslerini duyduklarında cezbeye kapılmış gibi olmaları.
Aynı durumu bizimkilerde de gözleyebilmeniz mümkün.
Karşılarında bir mikrofon görünce akılları başlarından gidebiliyor kolayca.
Ağızlarına geleni söylüyor, sonra da “Ben onu kastetmemiştim” diye durumu kurtarmaya çalışıyorlar.
Başta Başbakan olmak üzere hepsinin konuşması gazetelerde en az iki kere çıkıyor: Birincisi konuştuklarında, ikincisi konuştuklarının yanlış anlaşıldığını açıkladıklarında!
Ve kendi seslerine de hayranlar! Özellikle de Başbakan ve Deniz Baykal böyle.
Kendi seslerine bayılmasalar, TBMM grup toplantılarında bile meydan mitingi yapar gibi nutuk atarlar mıydı?