Bakan Bey’in seviyesine bakın!
ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın “Türkiye’nin Enerji Politikası” konulu bir toplantıda çekilmiş görüntülerini odatv.com’da izledim.
Bakan, bu toplantı sırasında bir soru üzerine Oktay Ekşi’nin yazısı ve istifası ile ilgili yorumlarda da bulunuyor.
Normal elbette, kendisi hakkında yazılmış bir yazıya yanıt vermesinde şaşılacak bir durum yok.
Bu yanıtı verirken söylediği bir şey var, dikkatinizi ona çekmek istiyorum. Şöyle konuşuyor: “Kendisine nasıl bir üslup ile cevap vereceksiniz dediklerinde ben de ‘Kayseri’de bilenler için bizim Şiremenli Mahallemiz var, orada tanıdığım arkadaşlarım var ancak onlarla beraber cevap verebilirim. Ankara’da da ‘Çinçin Mahallesi’ var’ demiştim. Ve bu seviyesizliğe bizi çekmek isteyenlere, karşılarında bu tarz muhataplar bulamayacaklarını belirttim.”
Konuşmayı okuyunca ilk tepkim “Bakan’ı Allah korumuş” demek oldu! Bu mahalleleri sayarken araya bir de “Kasımpaşa” sıkıştırabilirdi ki sonrası yandı gülüm keten helva!
Ama konumuz bu değil elbette. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanına göre, Türkiye’nin bazı kentlerindeki bazı mahallelerde yaşayan insanlar “seviyesiz” oluyorlar!
Bu sözlerden onu anlıyoruz. Kendisi çok seviyeli olduğu için, “seviyesi düşük” bir yanıt vermesi gerektiğinde bu mahalleden arkadaşlarını göreve çağırıyor!
Yani bir tür İngiliz Kraliçesi’nin torunu gibi! Kendi asaleti bozulmasın diye, “düşük sınıflardan” insanlar kullanıyor bazı işler için.
Oktay Ekşi, bir hata yaptı ve güzel bir davranışla özür diledi, sonra da istifa etti.
“Amacını aşan bir cümle sarf ettim” gibi, AKP sözcülerinden sıkça duyduğumuz kıvırtmalara tenezzül etmedi.
Şimdi sıra Bakan Taner Yıldız’dadır! Vatandaşlarından bir bölümünü “her türlü sözü söyleyebilecek düşük karakterli insanlar” olarak gördüğü ortada, bunu kamuoyuna açık olarak da söyleyebiliyor.
İstifa etmeyeceğini, o koltuğuna zamkla yapıştırıldığını biliyoruz. Ama kıvırtmadan özür dilesin de Başbakan’ın hem “açılımını” bozmasın, hem de hemşerilerini kızdırmasın!
Hep beraber içip ‘arınalım’!
GEÇEN gün New York Times’ın “Style” bölümünün birinci sayfasının yarısı ile içerideki bir tam sayfasını kaplayan konu “meyve sularıyla arınmak” üzerineydi. Ashton Kuchner, Demi Moore çifti de bu işe başlamışlar, geçen hafta twitter’da herkese ilan etmişler.
“Meyve sularıyla arınmak” isteyenler arasında kalbimdeki yerini hiç kaybetmeyecek olan Gwyneth Paltrow ve onlara karşı kendimi “ilgisiz” diye tanımlayabileceğim Salma Hayek, Sarah Jessica Parker gibi isimler de var.
Gwyneth’in kullandığı arındırıcı meyve suları sistemi “LOVE elementleri” üzerine kurulmuş, içtiği meyve sularını üreten şirketin patronu öyle diyor.
Şöyle ki: L Live (Canlı), O Organik, V Vejetaryen, E Experience (hissetmek anlamında kullanılmış.)
Sistem çok basit aslında: Bir hafta bir şey yemiyorsunuz, sadece değişik sebze ve meyvelerin sularıyla besleniyorsunuz. Bu arada hem vücudunuz toksinlerini atıyor, hem de bu yolla daha az kalori aldığınız için (yaklaşık 1200 kalori/gün) zayıflamış da oluyorsunuz.
ABD her şeyin ambalajlandığı bir ülke olduğu için bunun da hazır setleri var. Organic Avenue, Cooler Cleanse gibi markalar. Her bir şişenin içinde günlük ihtiyacınız olan mineraller ve vitaminleri içeren meyve ve sebze suyu karışımları var.
Elbette isteyen bunu evde de yapabiliyor. Bizim Elele Dergisi de önceki ay bununla ilgili bir kitap vermişti. Hangi meyve suyu ile hangisini karıştıracaksınız, içine hangi sebze suyunu koyarsanız daha lezzetli olur gibi tarifler bunlar.
Bu meyve-sebze suyu ile “arınmak” konusunda benim de önerilerim var.
Birisi Bloody Mary mesela. İçinde hem limon suyu var, hem domates suyu, damıtılmış patates ya da üzüm suyunu da unutmayalım. Ya da Mohito! Nane ve misket limonunu ezip, sularını birbirine karıştırıyor ve üzerine damıtılmış şekerkamışı suyu ile maden suyu ekliyorsunuz! Damıtılmış arpa suyu içine bol mineralli maden suyu ya da dondurulmuş su küpleri de ilginç bir karışım bence.
“Yok, ben karıştırmayayım” diyenlerdenseniz fermente üzüm suyunu da önerebilirim, üç rengi var: Beyaz, roze, kırmızı! Geleneksel “arınma” istiyorsanız çift boğumlu imbikten geçirilmiş üzüm ve anason suyundan şaşmamalısınız. İçine dondurulmuş su küpleri veya mineralli su da koyabilirsiniz.
Sonuç olarak amaç “arınmak” değil mi? Kimisi “zehirlerinden” arınıyor, kimi derdi tasasından.
Espri duyguna ne oldu Salih?
SALİH Memecan, atv’de yayımlanan “çizgi filminde” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu “dansöz kılığında” çizdiği için eleştiriliyor, istifasını isteyen bile var.
Dikkat ettim, bu eleştirileri yapanların önemli bölümü daha önce karikatüristlere dava açan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “hoşgörüsüzlükle” suçlayan isimler.
“Çifte standartlar cumhuriyetinde” sıkça yaşadığımız bir durum!
Salih Memecan’ın çizdiği şey karikatürdür. Eleştirisini çizgiyle yapar, sözünü çizgiyle söyler. Bu sanat, doğası itibariyle abartılı ve incitici de olabilir. İngiliz gazetelerinde Tony Blair, yıllarca Bush’un “finosu” olarak çizildi, ne kimse mahkemeye verildi, ne parti üyeleri gazetelerin kapısına siyah çelenk bıraktı!
Bu olayda Salih Memecan’ı elbette eleştirebiliriz. Ama eleştirimizin sınırı “Çizdiğin şeyin gerçekten komik olduğuna inanıyorsan senin espri duyguna ne oldu Salih” demekten bir adım ileri olmamalıdır.
Elbette, “Aynı şeyi Başbakan Erdoğan için de çizebilir miydin, çizseydin başına ne gelirdi” diye sormak da mümkün.
Salih Memecan ile arkadaşlığım 25 seneyi geçmiş olmalı. Beni üzen şey, Salih’in espri anlayışının “AKP’cilik yapacağım” diye sürekli geriliyor olması. Güçten yana olarak karikatür çizmeye çalışanların ne acıklı durumlara düştüklerini eski Sovyetler döneminden biliyoruz.
İktidarı eleştiremeyen ama sadece muhalefetle uğraşan bir karikatürcülük anlayışının kaderi de ona benziyor.
Korkarım, AKP iktidarı bitene kadar Salih’in de karikatürcülüğü bitecek!