Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Gerçekle yüzleşme zamanı geldi

ADALET Bakanlığı’nın hazırladığı unvanlı 138 hâkim ve savcının kararnamesi “incelemeleri için” yeni HSYK üyelerine dağıtıldı.

HSYK’nın yeni üyeleri “taslak” üzerindeki incelemelerini tamamladıktan sonra ağır ceza mahkemesi başkan ve üyeleri ile başsavcı ve özel yetkili savcılarının atamaları yapılacak.
Hatırlayacaksınız, Adalet Bakanı ve müsteşarı, daha önceki HSYK döneminde, bakanlığın listesinde değişiklikler yapılmasını engellemek için toplantılara katılmamışlardı.
Bu nedenle karar çıkamamış ve tayinler yeni HSYK’nın seçiminden sonraya kalmıştı.
Yani diyeceğim o ki yeni HSYK üyeleri, “seçildik” diye düşünerek, kendilerini fazla ciddiye almasınlar.
Eğer o listelerde değişiklik yapmaya kalkışırlarsa, eski HSYK’nın başına gelenler onların da başına gelir!
Ama şahsen benim böyle bir endişem yok.
Bakanlık bürokratları boşuna mı HSYK seçimlerinde bu heyeti seçtirmek için uğraştılar?
Zaten o atama kararnamesini hazırlayan ekibin iki üyesi de şimdi HSYK’nın “seçilmiş” üyesi!
Eski müsteşar yardımcısı ile eski personel daire başkanı! “Seçilmeden” önce hazırlanmasında önemli rol oynadıkları listenin “delinmesine” izin verecek değiller ya?
Şimdi göreceğiz “bağımsız yargının” nasıl şekilleneceğini.
“Seçilmiş HSYK’nın”, yargının bağımsızlığı için mi seçildiğini yoksa hükümetin mahkemeleri istediği gibi şekillendirmesi için mi seçildiğini de anlayacağız.
Bakalım hükümetin savcılığını üstlendiği “özel davalara” bakan mahkemelerde neler olacak?
Bakalım kim haklı çıkacak? Anayasa değişikliğinin “demokrasiyi ilerletmek için yapıldığını” söyleyenler mi, yoksa “değişiklikteki asıl amacın yargıyı ele geçirmek olduğunu” söyleyenler mi?
Artık sözün bittiği yerdeyiz, uygulama her şeyi gözler önüne serecek.

‘Helaldir’ diye hediyeye el koymak bize özgü

CN Traveler dergisinin Amerikan baskısında bu ay sık seyahat edenler için görgü kurallarının anlatıldığı bir ek veriliyor.
Ekin veriliş amacı, özellikle iş gezisi için ABD dışına çıkacak olanlara, gittikleri yerde bir davet alırlarsa ne tür hediye götürebileceklerini öğretmek.
Türkiye ile ilgili bölümde şöyle yazmışlar: “Öteki Avrupalı komşularının tersine Türkler hediyeyi verenin yanında açmak istemezler. Ama siz açmalarını isteyebilirsiniz. Hediye “helal” olmalıdır.”
Sonra ayrı bir bölümde “helal” kavramını anlatmaya da çalışmışlar ama başarılı olduklarını söyleyemem. Anlattıkları daha çok “İslami kurallara uygun, domuz ve ürünlerini içermeyen helal kavramı” ile ilgili. “Bir hakkın helal edilmesi” kavramını belli ki kavrayamamışlar.
Ekte bir bölüm de “hediyelerin nasıl geri verilebileceğine” ayrılmış. Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a verilen mücevherler bağlamında!
Rice, biliyorsunuz bir ABD devlet görevlisi olarak değeri 50 doları geçen hediyeleri kabul edemiyordu. Bu hediyeler, ABD Hazinesi’ne devrediliyor ve listesi yayımlanıyor.
Rice meğerse neler kaçırmış, neler. Kaddafi’nin hediyesi bir elmas takı seti 212 bin dolar değerindeymiş. İnternette baktım, Suudi Kralı’nın, Ürdün Kralı’nın filan Rice’a verdiği mücevherlerin toplam değeri neredeyse bir milyon doları buluyor! Ama hepsi ABD hazinesine devredilmiş, bir listesi de yayımlanmış.
Nereden çıktık, görüyorsunuz yine nereye kadar geldik?
Bizde de artık böyle bir gelenek başlasa ne kadar iyi olurdu. Ama bizde durum tam tersi!
Devlet adamlarımıza ve yakınlarına verilen hediyeler “şahsa verilmiş gibi” kabul ediliyor ve “helaldir” denilerek alıkonuluyor.
ABD ve İngiltere gibi ülkelerde ise devlet yöneticileri bu hediyeleri kabul edemiyorlar.
Acaba bunun sebebi “helal” kavramını tam olarak bilmiyor olmaları olabilir mi?

Kılıfı, kendisinden pahalı

NEW York ile Washington arasındaki yaklaşık 2 saat 45 dakikalık tren yolculuğum sırasında dikkatimi en çok çeken şey i-padlerin kılıfları oldu.
Birbirine dönük dört koltuğun oluşturduğu bir yerde oturuyordum ve üç tarafım i-pad ile çevrilmişti.
Ayıp olmasın diye çaktırmamaya çalışarak neler yapıyorlar diye bakmaya çalıştım, bir şey okuyup, çalışan yoktu, hepsi oyun oynuyordu.
Sonra merakımı yenemeyip yemekli vagona kadar yürüme bahanesiyle çevreyi kolaçan ettim.
Şunu söyleyebilirim: Henüz i-pad penetrasyonu ABD hanelerinde yüzde 4’e bile ulaşmış değil ama hızlı trenin “business class” bölümünde oran çok ama çok yüksek.
Sanıyorum, “lüks kılıf endüstrisini” tetikleyen şey paralı kesimlerin i-pad merakının bu düzeye gelmiş olması!
Yanımda oturan kızın i-pad kılıfı İngilizlerin lüks markası Burberry idi, karelerinden tanıdım.
Trenden inince lüks ürünler satan bir mağazada dolaştım, sonuç: Burberry marka i-pad kılıfı 375 dolar.
Fiyatı 500 ile 830 dolar arasında değişen bir ürünü bu yolla “kişiselleştirmek” için ödenmesi gereken yüksek bir bedel gibi geldi bana ama daha fenaları da varmış!
Symthson marka kılıf 460 dolar. Chanel isterseniz 1555 dolar.
“Kalbim kaldırmaz” diyerek Bottega Veneta ve Louis Vuitton’a bakmadım bile!