Bakanlıkların ‘medeniyet’ ile sınavı
ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Bursa’da 19 işçinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasının ardından, söz konusu maden ocağının altı ay süreyle kapatıldığını açıkladı.
Maden bu süre içinde gerekli iş güvenliği koşullarını yerine getirmez ise tamamen kapatılacakmış.
Tam bize göre bir iş. İş işten geçtikten sonra, görevlerini yapmamış kamu görevlilerinin bir afra tafra ile ortaya çıkıp, “sert önlemler” aldıklarını ve alacaklarını söylemelerine alışkınız.
Ama genellikle bu sözlerin tutulmadığına da alışkınız.
İlk bulgular gösteriyor ki madende, gaz birikimini fark edip uyaracak cihazlar yokmuş. Gazetelerde fiyatları da vardı bu cihazların, koca bir maden işletmesi için “hiç” denecek düzeyde!
Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı belli ki ya bu kurumları denetlemiyor, ya denetleme elemanları işlerini yapmıyor ya da mevzuat işçilerin can güvenliğini sağlayacak çerçeveyi tam olarak çizmiyor, yarım bırakıyor.
Nitekim Sosyal Güvenlik Bakanlığı elemanları bu eksiklikleri tespit etmişler ama buna rağmen maden çalışmaya devam etmiş.
Her iki bakanlık da Maden Mühendisleri Odası’nın bu konudaki uyarılarını ciddiye almış olsaydı, bu kaza da büyük olasılıkla olmayacaktı.
Medeniyet, biraz da başa gelen felaketlerden dersler çıkarıp, tekrarını önleyebilmek ile ilgilidir.
Bakalım, bu iki bakanlık bu kez bunu başarabilecek mi?
Başbakan, Baykal’ı dikkatle okumalı
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal’ın dün Hürriyet’te Şükrü Küçükşahin’in sorularına verdiği yanıtları dikkatle okumalı.
Hükümet açılım tartışmalarını başlattığından beri “arama konferansları” düzenleyeceğine, bunu TBMM’de birlikte yapmak durumunda olduğu partiler ile konuşmayı deneseydi, bugün önemli bir mesafede almış olabilirdik.
Baykal’ın açıklamaları bunu gösteriyor.
Öncelikli sorunumuz hiç kuşku yok ki insan haklarını gözeten, bir demokratikleşme meselesidir.
Başbakan, Baykal’ın kendisine uzattığı bu eli sıkar ve sorunun çözümünü “demokratikleşme” çerçevesinde TBMM’de aramaya yönelirse, içine düştüğü açmazdan da kurtulabilir.
Çünkü ortaya çıktı ki söylenen onca büyük söze rağmen hükümetin tek başına böyle bir işe kalkışmaya niyeti yok.
Çünkü en temel sorun esasen ne yapacağını bilemiyor olması.
Apar topar bir “açılım” sözü ortaya attılar, aylarca beklediler ve sonunda zaten çoktan yapılmış olması gereken bir-iki küçük kanun değişikliği dışında ortaya bir şey de koyamadılar.
Baykal’ın bu çağrısını önemsiyorum ve Başbakan’ın da bu fırsatı değerlendireceğini ummak istiyorum.
Üniversite gençliğinin ihtiyaçları
TOPLUM Gönüllüleri Vakfı, Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Ekrem Düzen’in yönetiminde üniversite gençliğinin ihtiyaçlarını tespit etmek biri ciddi bir araştırma yaptırdı.
Ortaya çıkıyor ki üniversite gençliğinin sahip oldukları olanaklar yetersiz, var olan olanaklar da rasyonel olarak kullanılamadığı için işe yaramıyor.
Temel neden olarak da üniversitelerin, öğrencilerden kopuk bir şekilde yönetilmesi görülüyor.
Üniversite gençliğini üniversite olanaklarının yönetilmesinin dışında tutan bugünkü merkeziyetçi YÖK yaklaşımının hiçbir sorunu çözemediği de anlaşılıyor.
Araştırmanın sonuçlarından ortaya çıkıyor ki üniversite gençliğinin ihtiyaçları bilinmiyor, dikkate alınmıyor, gençler kendilerine bir muhatap bile bulamıyorlar.
Üniversite yönetimleriyle öğrenciler arasındaki mesafenin uzaklığı, öğrencilerin üniversite dışında tutulmak istenmesinden kaynaklanıyor.
Bugünkü YÖK’e hâkim olan zihniyetin ve en başından itibaren YÖK’ün üniversiteleri yönetme anlayışının bu meseleyi kavrayabileceğinden kuşkuluyum.Ancak yine de YÖK’e, üniversite yönetimlerine bu araştırmaya bir göz atmalarını öneriyorum.
Her tarafından dökülen eğitim sistemimizin bir yerlerden başlanarak toparlanması gerekiyor.