Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

DTP zaten görevini yapamamıştı

KAPATILAN DTP’nin lideri Ahmet Türk, “DTP şiddetin sona ermesi için mücadele ediyordu. Biz barış istedik, siz bizi kapattınız” dedi.

Ahmet Türk elbette kişisel olarak “barış” istemiş olabilir. Yine kişisel olarak “şiddetin sona ermesi için mücadele etmek istemiş” de olabilir.

Ancak önemli bir konuyu ihmal ediyor.


O da DTP’nin, PKK’dan bağımsız bir siyaset geliştirmeyi bir türlü başaramamış olması.


PKK liderinin işaretiyle kurulup onun bir işaretiyle lider değiştirebilen bir partinin daha fazlasını yapması zaten beklenemezdi.


“Demokratik açılım” süreci boyunca DTP sözcülerinin ağzından en çok duyduğumuz söz de “muhatap İmralı’dır, Kandil’dir” sözü olmuştu.


Milletvekili seçilerek, bölge halkının meşru temsilcisi olmaya hak kazanan insanların, kendilerine verilmiş temsil görevini ve hakkını doğru düzgün kullandıklarını söyleyebilir miyiz? DTP bu görevini yerine getiremediği için zaten varlığı ile yokluğu arasında çok önemli farklar doğmayacak bir partiydi.


Kürtlerin hakları için mücadele edenlerin, PKK’dan bağımsız bir siyaseti yürütebiliyor olmaları gerekiyor.


Çünkü ancak o zaman şiddete karşı ortak bir akıl sorunun çözümü için yollar bulunmasını sağlayabilir.

 

Durmayalım, düşeriz!

 

ANAYASA Mahkemesi’nin DTP’yi kapatmasından sonra hiç kuşku yok ki yeni bir parti kurulacak ve o hareket kaldığı yerden devam edecek.

Kaldığı yerden devam etmek zorunda olanlardan biri de AKP hükümetidir.


Gerçi tam olarak başlanmamış bir şeyin, “kaldığı yer” de yoktur ama olsun.


Hükümet, geçtiğimiz yaz önce “Kürt açılımı” yapacağız dedi, sonra bunun adını “demokratik açılım”a çevirdi.


Doğrusu da buydu zaten. Türkiye’nin Kürt sorununu çözebilmesi her şeyden önce geniş bir demokratik ortam gerektiriyor. Demokrasi ve insan hakları bilincinin topluma yerleştirilmesi gerekiyor.


Bunun için yola çıkmak kadar, o yolda duraklamamak da önemlidir.


Başta Başbakan olmak üzere AKP ve hükümet sözcüleri bu yola çıktıklarında her fırsatta “sonu nereye varırsa varsın, neye mal olursa olsun” gibi taahhütler verdiler.


Ama şimdi Öcalan’ın hücresi bahane edilerek başlatılan ve DTP’nin kapatılmasıyla tırmanışa geçen olaylar karşısında aynı tavrı sergileyemiyorlar.


Bir yandan muhalefeti, diğer yandan DTP ve PKK’yı suçlama yarışı içindeler.


“Demokratik açılımın” içeriğinin bir türlü açıklanamıyor olmasından, bunun için gerekli adımların atılamıyor olmasından muhalefeti suçlayarak sıyrılma çabası seziliyor.


Bugünkü hükümet, uzun süren koalisyonlar döneminden beri Türkiye’nin gördüğü en güçlü hükümet. Parlamento çoğunluğu ve demokratik uzlaşma becerisiyle Anayasa’da önemli değişiklikler yapabilecek kadar parlamentoda gücü de var.


Ancak ortaya çıkıyor ki hükümet ne yapacağını tam olarak bilemiyor.


“Sonu nereye varırsa varsın” diye yüksek perdeden atıyor ama meselenin üzerine gidebilecek cesarete de sahip değil.


Ortaya attığı meseleyi çözümlemeden bırakmanın ülkeye ne kadar zarar verdiğini fark edemiyor.


Hükümetin başladığı işi sürdürmesi gerekiyor ki Kürtlerin sorunun demokratik çözümü için ümitleri devam etsin.


Bu yapılmaz ise PKK bütün bölgeyi esir alacak, bunu unutmamak gerekiyor.

 

Yasaların arkasından dolanmak ile olmaz

 

YÖK Başkanı’nın Danıştay’ın kat sayı kararı ile ilgili olarak söylediği “Yasaların arkasından dolanırız” sözü elbette bir “dil sürçmesi”.


Ama unutmayalım ki dilimizin sürçmesi için o fikirlerin beynimizin içinde de dolanıyor olması gerekiyor.


Türkiye’de de bu zihniyetin bugün iktidarda olduğunu biliyoruz.


YÖK Başkanı’nın söylediği sözler içinde en ele gelir olanı “imam hatiplerin düz liseye dönüştürülmesi” önerisi.


O da meğerse “kişisel fikri” imiş ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın da böyle bir çalışması yokmuş.


İmam hatipler, ne öğrenciler ve velileri açısından ne de iktidardaki parti açısından bir “meslek lisesi” olarak görülüyor
.


Ülkenin muhafazakâr insanlarının çocuklarını “huzur içinde” göndereceklerini düşündükleri okullar bunlar.


Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bu sorunu çözmek için kapsamlı bir mesleki eğitim reformu yapması gerekiyor.


İmam hatip liselerinin normal liseye çevrilmesi, çocuklarının daha yoğun din eğitimi almasını isteyenlere seçenek sunulması şart. Mesleki eğitimin modernleştirilmesi, bu okulların kalitesinin yükseltilmesi ve kendi dalında yüksek eğitim görmek isteyenlere geçiş kolaylığı sağlanması da bu reformun parçaları olmalı.


Çocuklarımızın geleceği “yasaların arkasından dolanmayla” geçiştirilemeyecek kadar önemlidir.