Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Başbakan’a BM’yi anlatmak gerek

İSRAİL’in Gazze’de sivillerin üzerine bomba yağdırması, savaş filan değil. Bunun bir tek adı var: Katliam!

Ve bunun cezasız kalmaması, emri verenlerin uluslararası bir mahkemede “insanlık suçu” ile yargılanmalarını gerektiriyor.

Hamas’ın, Filistin halkını bir tür canlı kalkan olarak kullanarak terörist saldırılar yapması, İsrail’in bu çapta bir katliama girişmesini haklı kılmıyor.

Sınır ötesi terör ile mücadeleyi haklı gösterecek tek şey, saldırının terörist hedeflerle sınırlı olması olabilir.

İsrail, bu tutumuyla, bölgedeki köktendinci fanatizmi besleyip büyüttüğünü bir türlü öğrenemedi.

Ya da belki de öğrendi de, gereklerini yapmak işine gelmiyor da diyebiliriz.

Olayın bizi ilgilendiren bir yönü de Başbakan’ın bir mikrofon görünce konuşma arzusuna hákim olamıyor olması.

Başbakan konuşmasında Birleşmiş Milletler’i göreve çağırıyor.

Türkiye, üç gün sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak iş başı yapacak.

Güvenlik Konseyi üyesi olarak, bir karar taslağı hazırlayabilir, Konsey’in diğer üyeleri ile görüşerek bir fikir birliği oluşturmaya çalışabilir ve bir karar metni kabul edilmesini sağlayarak BM’ye bazı görevler verebilir.

“BM Göreve” diye medyaya çağrı yaparak, BM göreve filan gelmez.

Birilerinin Başbakan’a bu kurumun nasıl işlediğini ve Türkiye’nin Güvenlik Konseyi üyeliğinin bu tür konularda ne tür işlere yarayabileceğini anlatması gerekli!

Diyeceksiniz ki “Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nde kendisini temsil edecek bir diplomat bile bulamadı, bu zor işi nasıl yapsın?”

Evet haklısınız!

Belli ki Başbakan ve Dışişleri Bakanı bu işi kıvıramayacaklar.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Dışişleri’ndeki tecrübesiyle bu işe el koyması gerekiyor.

Örgütlü toplum olmanın önemi

VATAN gazetesinde geçtiğimiz hafta çok çarpıcı bir fotoğraf yayımlandı.

Van’daki bir köyde çekilen fotoğraf, kışın dondurucu soğuğunda ayaklarında ayakkabı, üzerlerinde kalın bir giysi olmayan, titreşen çocukları gösteriyordu.

Görenin içini sızlatan ve içindeki “ben de bir şeyler yapmalıyım” duygusunu harekete geçiren bir fotoğraftı bu.

Ve kendisinden beklediğim etkiyi de yarattı.

Benim küçük çevremde bile birçok insan, haberde verilen adrese gücü yettiğince ayakkabı ve mont gönderdiler.

Eminim ki Türkiye’nin birçok yerinden o köye bu tür yardım malzemesi yağmıştır.

Başka birçok çaresiz insanın ihtiyacını da gidermeye yetebilecek kadar malzemenin israf edildiğini söyleyebiliriz bu durumda.

Türkiye’de başkalarının sorunlarını kendi derdi gibi hisseden yardım sever insan bulmak ile ilgili bir sorun yok.

Türkiye’deki sorun, bu insanları bir araya getirecek sivil kuruluşların yetersizliği ile ilgili. “Benim olsun, küçük olsun” anlayışı ile kurulan çok sayıdaki küçük örgüt, bu büyük potansiyeli harekete geçiremiyor.

Deniz Feneri gibi, büyüme olanağı bulmuş örgütlerde ortaya çıkan yolsuzluk skandalları da, yardımların organize edilmesini ve daha etkin kullanılmasını engelliyor.

Cumhuriyet tarihi boyunca örgütlenmenin her türünün suç sayıldığı, bu nedenle insanların hapislerde süründürüldüğü bir ülkede bu kadarının varlığına bile şükretmek gerekiyor belki.

Sivil yardım kuruluşlarını bir araya getirip, toplumumuzun ortak gücünü büyütmek için bir yeni inisiyatif gerekiyor. Partilerden, tarikatlardan bağımsız bir girişim başlatmak zorundayız.

AKP’nin sonu ANAP olur mu?

WASHINGTON’da faaliyet gösteren Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi (CSIS) tarafından hazırlanan bir rapor gazetelerde yayımlandı.

Rapor’un konusu şu: AKP’nin sonu da ANAP gibi olur mu?

ANAP’ın da iki büyük seçim zaferinden sonra bir yerel seçimdeki mağlubiyet ile gerilemeye başladığına dikkat çekilerek, “Yerel seçim sonucu ne olursa, böyle bir gerileme başlar” sorusuna yanıt aranıyor. Raporu hazırlayanlar bu soruyu bana sorsalardı şöyle bir yanıt verirdim:

AKP’nin bu yerel seçimde hangi sonucu alacağı çok önemli değil!

AKP de elbette bütün siyasi partiler gibi günün birinde seçimi kaybedecek. Tıpkı ANAP gibi! Ve tıpkı ANAP gibi AKP’nin sonunu da “nedensiz zenginleşmeler” belirleyecek.

Beş sene öncesine kadar kentin varoşlarında oturan, minibüs ile işine gidip gelen insanların bir bölümü AKP iktidarıyla birlikte zenginleştiler.

Belediye ve iktidar olanakları, yeni bir zengin sınıf yaratmak için fütursuzca kullanıldı.

Ve bunu ilk fark edecek olanlar, bir vakitler o insanlar ile komşuluk eden, siyasi düşünce paylaşan, camide yan yana namaza duran insanlar oldu ve olacak!

Hiçbir muhalefet bundan daha etkili bir sonuç yaratmaz zaten.

AKP’nin sonu da ANAP gibi olacak, aynı nedenlerle olacak!