Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Siyasette yeni yüz önemlidir!

BUGÜN Hürriyet’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimiyle ilgili bir haber okuyacaksınız.

Habere göre CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ile ilgili bir nabız yoklaması yapmış ve “Tekin ile seçim kazanılabilir” şeklinde bir eğilim bulunduğunu tespit etmiş.

Bu sonuca hiç şaşırmadığımı söylemeliyim.

CHP İl Başkanı Gürsel Tekin ile hiç karşılaşmadım.

Ancak şunu biliyorum: İlk gençlik yıllarından itibaren CHP’de siyasetin içinde yer almış ve bugüne kadar 12 Eylül’ün verdirdiği zorunlu ara dışında hiç siyasetin dışında kalmamış.

Ancak bu siyasi geçmişine rağmen Tekin, geniş kitlelerin bildiği, tanıdığı bir isim değil.

Ve bence Baykal’ın bir “eğilim” olarak tespit ettiği şansı da bundan kaynaklanıyor.

Türkiye’de siyasette yeni yüz görebilmek mucizelerle açıklanabilecek bir durum.

Biz belli bir siyasetçi kadrosuyla büyüdük, onlar yerlerini ancak ileri yaşlarda başkalarına bırakabildiler.

Siyasi Partiler Kanunu ve partilerin tüzükleri böyle oldukça çocuklarımız da hep aynı yüzleri görerek büyüyecekler gibi.

Bunun siyasetçi açısından tek sonucu, kaçınılmaz şekilde yüzünün eskimesidir.

Ve böyle bir ortamda her yeni yüz seçmen için yeni bir umut demektir.

Bir şeylerin değişebileceğine olan inancın artmasıdır.

“Bir de bunu deneyelim” diye özetleyebileceğimiz siyasi tutum, bu ülkede hálá geçerli bir durumdur.

Yeni yüzlerin, hiç değişmeyecekmiş gibi donmuş bir tablo yaratan CHP’de ortaya çıkması da ayrı bir şanstır.

Türkiye’nin İsrail politikası değişti mi?

İSRAİL’in Gazze’ye yönelik saldırılarına, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile benim kişisel olarak gösterdiğim tepkiler bir iki küçük ayrıntı dışında aynı.

Ama aramızda önemli bir fark var: O Başbakan, ben ise gazeteciyim.

Benim görüşlerim sadece beni bağlıyor. Ve o görüşleri istediğim gibi ifade etme hakkım da var.

Başbakan’ın görüşleri ise Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlıyor. Benden farkı, söyleyeceğini söylemeden önce kırk kere düşünmesinin bir zorunluluk olması.

Başbakan, İsrail’in saldırılarıyla ilgili konuşmasında böyle yapmadı.

Böyle yapmadığı gibi konuşma yaptığı salonda “Kahrolsun İsrail” sloganlarının atılmasına, İsrail’in yuhalanmasına da izin verdi.

Türkiye’nin İsrail ile ilgili politikası, İran’dan farklı.

Bu politikada bir değişiklik yapıldığını da bugüne kadar duymadık.

Yani Türkiye, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesiyle ilgili Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanmasını savunmakla birlikte, “kahrolup gitmesini” de savunmuyor.

Başbakan’ın devletlerarası ilişkilerdeki hassasiyetlere dikkat etmeden, aklına estiği gibi konuşmasının siyasi sonuçları elbette olacak.

Ve bunun bölgedeki en istikrarlı ilişkiye sahip iki ülke arasında olmasının sonuçları, tahmin ettiğimizden de ağır olabilir.

Hükümette, Başbakan’ın bu tür çıkışlarını dengeleyecek Abdullah Gül gibi bir isim de yok.

Hep aynı şeyi söylüyorum, yine tekrarlayayım: Başbakan, ayaküstü konuşmaktan vazgeçmeli!

Gazeteci hükümet müfettişi değildir

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, gazetecilik derslerine devam ediyor.

Gazetecilere verdiği son talimatı şu: “Bazı televizyonlar Doğu’da sobası yanmayan bir okul buluyor, ’şok, şok’ yazıyorlar. Sen dürüstsen, haber yapacağına, bunu bakanıma bildirirsin. Sıkıntı giderilemiyorsa haber yaparsın!”

Başbakan, böyle giderse, emekli olduğunda gazetecilik okullarından birinde hocalık yapabilecek kadar “yeni teoriye” sahip olacak.

Ancak Başbakan’ın ihmal ettiği bir şey var.

Seçilmiş bakanlar, bu işleri iyi yönetmek iddiasıyla o görevlerdeler.

Emirlerinde dev bir devlet mekanizması var. Müsteşardan başlayın, en küçük kente kadar bürokratları var.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın da Ankara’daki koca binadan tutun, en küçük köydeki tek derslikli okula kadar görevlileri var.

İşler iyi gitmiyorsa, bu mekanizma iyi çalışmıyor demektir.

Onların yapacağı işi gazeteciden beklemek, “Benim adamlarım işe yaramaz, siz duyduğunuzu bana söyleyin, çözmeye çalışayım” demekten farklı değildir.

Gazeteciyi, hükümet müfettişi gibi gören bu anlayışın, basın özgürlüğü denilince neden duvarları yumrukladığını anlamak zor değil!