Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Basın özgürlüğü mü dediniz?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, ABD gezisinde Türkiye’deki basın özgürlüğünü öve öve bitiremedi.

“Ülkemde basın özgürlüğü o kadar ileri ki cumhurbaşkanı, başbakan, bizi, ailelerimizi yerden yere vurmaya kadar her türlü hürriyetleri var. O denli hakaretler yapılıyor. Hakaretlere basın özgürlüğü diyorsak bir şey diyemem” dedi.

Hiç kuşkusuz ki “hakaret”, kabul edilebilir bir durum değil.

Eleştiri özgürlüğünün sınırları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bu denli geniş tutuluyor olsa bile kişisel olarak bunu onaylayamam. Ancak Başbakan’ın “hakaret” olarak algıladığı eleştirilerin de o sınır içine girdiğini düşünmüyorum.


Belki “alaycı” eleştiriler yapılıyordur, ben de zaman zaman yapıyorum, ama hakaret edildiği fikrine katılmıyorum
.

Avrupa hukukunda “basın özgürlüğünün” temel sınırı şuradan geçiyor: Ceza tehdidi altında özgür basın faaliyeti olmaz! Ceza tehdidi var ise, basın özgürlüğü yoktur!

Türkiye’de yasalarımız bu açıdan pek zengin sayılır.

Sadece yasaların lafzının değil, yasaların zorlanması ve devlet gücünün cezalandırmak için kullanılması gibi bir durum da var.


Bütün şirketlerin serbestçe yapabildiği, Maliye’nin muktezalarıyla desteklenen işlemlere bile ağır vergi cezaları yazmak gibi!


Yani Başbakan’ın zannettiği gibi bir “basın özgürlüğü”nden, konu Türkiye ise; söz edebilmenin olanağı yok.

 

İsviçre olayından dersler alınmış!

 

BAŞBAKAN’ın mümkünse sık sık uçak yolculuğu yapmasının yararlı olduğuna ikna oldum. Hatta bu uçuşlar ABD gibi uzun mesafeli olursa belli ki daha iyi oluyor. Belli ki uzun jet uçuşlarının böyle bir yan etkisi de var!


Bakın ABD’de iki ayrı yerde yaptığı konuşmalarda neler söylemiş:


Johns Hopkins Üniver-sitesi
’ndeki konuşmasından:


“Yaratılıştan kazanılan bazı haklar var. Bunlara asla referandum getiremezsiniz. Yoksa otoriter veya totaliter yapı var demektir. Yaptıktan sonra özgür diliyorum demenin de anlamı yok. O inancı yaşayan çok etkileniyor. Önyargıların arttığı yerde de hiç kimse güvende olmuyor.”

German Marshall Fund adlı düşünce kuruluşunda “kamuoyu yoklamalarında Türkiye’nin AB üyelik sürecine Avrupa halkının verdiği desteğin düşük olduğuna” dikkat çeken bir dinleyiciye verdiği yanıttan:

“Bu konularda karar vermek için her yerde illa halka gidip bu konuyu sormak şart değil.”


Görüldüğü gibi Başbakan, demokrasinin sadece sayısal çoğunluk ile ilgili olmadığı fikrine en sonunda gelmiş.


“En çok oyu alanın istediği her şeyi yapabileceği”
inancını terk etmiş. İki farklı konuda yaptığı konuşmanın ortak paydası bu: Demokrasi, çoğunluğun azınlığa tahakkümü rejimi değildir!


Belli ki İsviçre’deki minare referandumundan kendisine bazı dersler çıkarmış.


Şimdi sıra, bir demokraside “yürütme ile yasamanın işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olması gerektiğini” de öğrenmesine geldi.


Onu da içine sindirebildiği gün, Türkiye’de demokrasi yolunda önemli bir adım atmış olacağız!

 

Fedakâr bir emekçi daha gitti

 

ERTAN Gökemre ile yıllarca rakip yayın kuruluşlarında çalıştık. Eskiden onun yaptığı işe “sayfa sekreterliği” denilirdi, şimdi “görsel yönetmen” gibi daha şık bir ismi var.

Dünyayı takip eder, dergilerdeki değişimi izler ve çok geçmeden o gelişmeleri yaptığı dergilere yansıtırdı. Rakip dergileri yayımladığım için doğal olarak sinirlerimi bozardı, kıskanırdım.

Yıllar sonra rahmetli Yener Süsoy aracılık etti, tanıştık, oturup konuştuk, birlikte çalışmaya karar verdik.


Haftalık Tempo Dergisi
’nde, Murat Sabuncu’nun Genel Yayın Yönetmenliği altında derginin yeniden yaratılmasında çok önemli görevler yerine getirdi.

Türkiye’nin en güzel dergilerinden biri olarak saydığım Ev Bahçe Dergisi’nin görsel tasarımını yaptı, sabahlara kadar çalıştı, ilerlemiş yaşına rağmen genç editörlerin kahrını çekti, “gık” demedi.

Ertan Gökemre’nin yaptığı işi yapanlar, basınımızın en ağır şartlarda çalışan mensuplarıdır. Çalışma saatleri yoktur, herkes işini bitirir gider, onlar çalışmaya devam ederler. Ve isimleri en az bilinenler de onlardır.


Ertan Gökemre’yi dün kaybettik
.

Türk basını, fedakâr bir emekçisini daha kaybetti, bizler de sevdiğimiz bir çalışma arkadaşımızı yitirdik.


Adı anılarımızda ve yaratılmalarına katkıda bulunduğu dergilerde yaşayacak.


Allah rahmet eylesin. Ailesine, sevenlerine ve meslektaşlarına baş sağlığı diliyorum.