Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Atatürk Meksika’da!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan için Meksika’da yapılan resmi karşılama töreninde Meksika Cumhurbaşkanı Felipe Calderon bir konuşma yaptı. Calderon iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin 1928 yılında başladığına dikkat çekti ve şunları söyledi:

“O dönemde benim ülkem, bugünkü çağdaş Meksika’nın temellerinin atıldığı bir devrim sürecini tamamlarken, Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti de kendisine kimlik ve gelecek sağlayan çağdaş özelliklerle yeniden doğuyordu.”

Konuşmayı internetten okuyan bir arkadaşım şu yorumu yaptı:

“Bizimkiler Atatürk’ten ne kadar kaçmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Atatürk onları Meksika’da bile buluyor!”

Biraz ağır kaçmış bir yorum olarak değerlendirilebilir elbette.

Ama unutmamak gerekir ki son yıllarda Atatürk eleştirisi üzerinden siyaset yapmak moda oldu.

Bugünkü çağdaş Türkiye’nin temellerinin o günlerde atıldığı, o devrimler olmasaydı bugün AB üyesi olmaya çabalayan ülkenin yerinde dini esas alan bir Ortadoğu diktatörlüğü olabileceği unutuluyor.

Binlerce kilometre uzakta yaşayanlar bile durumun farkındalar ve cumhuriyet devrimlerini takdir ediyorlar ama burada bazıları bunun farkında bile değiller!

 

Paranoya devletin tepesine kadar çıktı

 

TOKAT’taki saldırının arkasından ilk açıklama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi.

O sırada ABD’deydi ve olayın hemen ardından “taşeron örgütlerden, karanlık güçlerden, provokasyondan, eylemin arkasındaki gizli güçlerden” söz etti.

İşaret fişeği oradan atılınca buradaki iktidar partisi mensupları da koroya katıldılar.

Bülent Arınç katılmadan olmazdı elbette, o da “milliyetçi duyguları körükleyecek provokasyondan” söz etti.

Sanayi Bakanı Nihat Ergün “Ergenekon’a” atıfta bulundu. “Danıştay saldırısında da böyle olmuştu, arkasından sonra ne çıktı” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “kuşkulu” idi, o da “istihbarat örgütlerinden rapor isteyeceğim” dedi.

Ve dün Tokat’taki saldırı PKK tarafından üstlenildi!

Her taşın altında “Ergenekon provokasyonu” aramanın, bunu peşin bir yargı olarak dile getirmenin saçmalığı da böylece ortaya çıkmış oldu.

AKP’lilerin ruh durumları için endişe verici bir tablo.

Paranoyanın devletin üst makamlarına kadar sirayet etmiş olması ciddi bir sorun.

Sorumlu mevkilerde bulunan kişilerin, somut bilgilere dayanmayan bu tür açıklamaları bir yandan toplumdaki korkuyu büyütüyor, diğer yandan da bir terör örgütünün suçlarının bile başkalarına mal edilmesi sonucunu yaratıyor.

Devleti yönetenlerin konuşmalarında biraz daha sorumlu davranmaları gerekiyor.

 

Mustafa Balbay’ın mektubu

 

BUGÜN itibariyle Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın tutukluluk süresi 281 güne çıkmış bulunuyor.

Balbay ile ilgili bütün deliller toplandı. Evi arandı, ofisi arandı, neyi var neyi yoksa el konuldu, incelendi. Hakkında dava açıldı. Artık “delilleri karartmasına” imkân yok. Kaçmayacağı da belli oldu. Eğer kaçacak olsaydı, ilk gözaltına alınıp salıverildiğinde soluğu çoktan yurtdışında almış olurdu.

Ama Balbay’ın tutukluluk hali devam ediyor. Tutuklamaların bu davada bir cezalandırma biçimine dönüştüğünü düşünüyorum.

Mustafa Balbay’dan dün bir mektup aldım.

Mektubunda sorgu sırasında kendisine sorulan sorulardan iki örnek de aktarmış:

– “Size aktarılan bilgilerin çoğu suç teşkil edecek niteliktedir. Bunlar hangi amaçla size aktarıldı?”

– “Atatürkçü Düşünce Derneği’nden size gönderildiği belirtilen bu ileti başka kimlere gönderilmiştir?”

Bir sanık, suçsuz olduğunu ispat etmek durumunda değildir. Suçu ispat yükümlülüğü, iddiada bulunan savcılık makamına aittir. Bir insanın, görevi gereği muhatap olduğu kişilerin davranışlarından sorumlu tutulmasına ne demeli bilmiyorum.