Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bedeli ne olursa olsun!

BDP, “hükümetin Genelkurmay ile anlaşarak Kürt kazanımlarına karşı savaş açtığını” ileri sürerek kentlerde kitlesel eylemler yapma kararı aldı.

Bununla ilgili açıklamada “halkımızla birlikte bedeli ne olursa olsun mücadele kararlılığından” da söz ediliyor.
“Bedeli ne olursa olsun” söz dizisi sanıyorum Türk siyasi hayatında en çok duyduğumuz 10 temel kalıptan biri.
Bir konuda ne kadar kararlı olunduğunu ifade etmek için kullanılıyor.
İktidarı da muhalefeti de bunu sık sık kullanmaktan çekinmiyor.
“Bedeli ne olursa olsun” diye yola çıktığınız zaman en ağır sonuçları göze alabiliyorsunuz demektir. İnsan hayatı da dahil olmak üzere!
Ve aynı zamanda bir “dayatma” anlamına da gelir.
“Uzlaşmayı ve çözüm bulmayı” değil, kavga etmeyi doğurur.
Oysa kitaplarda yazıyor ki siyaset, insanların sorunlarına çözüm bulmak için yapılır, kavga etmek ve birbirinin boğazını sıkmak için değil.
Ama uzlaşma kültürünün gelişmediği bir memlekette, siyaset de iddialaşmak için ve “bedeli ne olursa olsun” kavga etmek için yapılıyor gördüğünüz gibi.
Bir meseleyi oturup konuşmak yerine kavga etmeyi tercih etmek ne yazık ki bu toprakların genlerine işlenmiş sanki.
Bedeli ödeyenler de kendileri olmuyor tabii.
Sorunlarını çözmek için söz vererek oy aldıkları insanlar oluyor.
O insanlar ise bu arkadaşlar için bir istatistikten ibaret. “Şu kadar yılda, bu kadar kişi öldü” şeklinde basit bir istatistik.
Ama o istatistikteki her rakam, bir insan ve ateş düştüğü yeri yakıyor!

İşe yarar mı bilmem ama uyarayım

BDP’nin “kentlerde kitlesel eylemlerden” ne beklediğini tahmin etmek zor değil. Geçmiş “kitlesel eylemlerinde” ne olduysa yine aynı şeyin olma olasılığı yüksek.
Molotofkokteylleri, çevredeki dükkânların camını-çerçevesini aşağı indirmek ve benzeri hareketleri sıkça göreceğiz demektir.
Bu arkadaşlara yeniden hatırlatmak isterim ki “demokratik gösteri hakkı”, tanımı gereği barışçı olur.
Gösterinin gücü de bundan ileri gelir zaten, taşkınlıklardan değil.
Bir fikrin peşinde meydanlara on binlerce insanı toplamak, aynı şeyi defalarca tekrarlamak, başlangıçta o fikre uzak olanların bile dikkatini çeker.
Ama dediğim gibi bir tek şartla: Meydanlara kavga çıkarmak için değil, fikrinizi duyurmak için çıkarsanız!
BDP yöneticilerinin bu kez meydanlara çıkaracakları insanlara ve başkalarına gelebilecek zararlardan sorumlu olacaklarını da hatırlatmakta yarar görüyorum.
“Ben mitingimi yaparım” demek yetmez, o mitingin kimseye bir zararının dokunmamasını sağlamaları da gerekir.
Elbette bu meselenin bir de karşı cephesi var.
Bu tür mitinglerde güvenlik güçlerinin de zaman zaman kontrollerini kaybettiklerini, barışçı bir şekilde başlayıp bitebilecek gösterileri bile bir meydan savaşına dönüştürebildiklerini biliyoruz.
Güvenlik güçlerinin demokratik bir gösteri ile ilgili görevleri; gösterinin huzur içinde başlayıp, bitmesini sağlamaktan ibarettir.
Bunun için bu tür gösterilerde -mesela İngiltere’de- polisin nasıl davrandığını haber filmlerinden izlemelerinde yarar var.
Gösteri yapma hakkını kullananlar polisin düşmanı değil, “vatandaşıdır”, görevleri vatandaşı korumaktır!
“Arap baharındaki meydanlar” görüntüsünün Türkiye’de de ortaya çıkmasını eminim ki hiçbirimiz istemeyiz.

Parasız eğitim iyice hayal oldu

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Roman Çalıştayı’nda “parasız eğitim istiyoruz” yazılı pankart açtıkları için hapse tıkılan gençler, biliyorsunuz hâlâ içerideler.
Kimseye bir zarar vermeden, demokratik gösteri hakkını kullanmış olmanın cezasını (yoksa Türkiye’de yaşıyor olmanın cezası mı deseydim) çekmeye devam ediyorlar.
Hükümet, geçenlerde üniversite harçları ile ilgili yeni bir düzenleme yaptı.
Kolayca tahmin edebileceğimiz gibi pankart açtıkları için hapse tıkılan öğrencilerin isteğini değil, tam tersini gerçekleştirdi.
Üniversite öğrenci harçları, alt sınıflardan dersi olan öğrenciler için iyice dayanılmaz hale geliyor.
Bununla ilgili olarak her gün yakınma mektupları alıyorum.
Öğrencilerden birinin mektubunu kısalttım, şöyle diyor:
“Ben, Erciyes Üniversitesi Fen Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. (İsmini veremiyorum, neden olduğunu tahmin edersiniz.) Üniversite harçlarına yeni yapılan düzenleme ile normalde 641 lira olan harcım 2918 lira oldu. Ben emekli bir memur çocuğuyum ve devlet üniversitesinde okumaktayım. Bu harcı hesaplayan yetkililerimiz acaba bizi neyle imtihan ediyor. 4000 liranın üzerinde harç ödeyecek arkadaşlarımız da var. Adeta son sınıfta okulu bırakmaya zorlanıyoruz. Ayın 19’una kadar bu iş düzelmezse benim gibi harçları yatıramayacak olanların okulla ilişiği kesilecek.”
Buraya aktarıyorum ama işe yaramayacağını da biliyorum.
Çünkü Ankara’da oturup, rakamlarla oynarken evlerin içinde neler olup bitiyor, yöneticilerimizin umurunda bile değil.